Uzun bir bayram tatilini değerlendirmenin en keyifli yollarından biri, sanıyorum ki seyahat etmektir. Hele ki en büyük tutkularınızdan biri dünyayı gezmek, yeni kültürler tanımaksa...
Ben de bu uzun sayılabilecek bayram tatilini iş arkadaşımla birlikte bir Orta Avrupa turuna katılarak değerlendirdim. Turumuzun başlangıcı Prag, sonraki uğrak noktamız Viyana, ardından Bratislava ve son durak Budapeşte’ydi. Hava koşullarının da olumlu ilerlemesiyle birlikte günlerimiz biraz yorucu olsa da çok keyifli geçti.
Prag, mükemmel mimarisi ve doğal güzellikleriyle bizi büyüledi ve toprakta yürümüşçesine rahatlamızı sağladı. Vitava Nehri üzerindeki Charles Köprüsü’nde birçok hediyelik eşya satıcısı ve müzisyen vardı. Özellikle Glass Harmonica çalan yaşlı müzisyen, herkesin odak noktası halindeydi. Gezdiğimiz ilginç müzeler ve alınan minik hediyelerle Prag’dan ayrıldık.
Viyana, bizi beklediğimizden daha fazla etkileyen bir şehir oldu. Yine Prag gibi mimarisinin yanında; çok hareketli ve dinamik bir yaşam tarzına sahipti. Her yerde görkemli binalar ve Noel pazarları vardı. Şehir adeta rengarenkti... Noel ağaçlarının ışıltısı ve aydınlatması tüm şehri bir renk cümbüşüne çevirmişti. Birçok yiyecek-içecek ve hediyelik eşya çadırı mevcuttu. Fakat biz akşam yemeğimizi Viyana’nın ünlü şinitzelcisi Figlmüller’de yemeyi tercih ettik ve bu kararımızın ne kadar yerinde olduğunu, o leziz şinitzelleri ve tatlı patates salatasını yiyince çok daha iyi anladık. Şehirdeki ikinci günümüzde Viyana’da yaşayan bir arkadaşımın rehberliğinde Viyana’nın gençlerinin yaşam tarzına da biraz eşlik ettim. “Müzeler Meydanı” olarak isimlendirilen büyük meydanda, onlarca aromalı sıcak şarap çadırı kurulmuştu. Canlı performans sergileyen dj eşliğinde sıcak şaraplarını yudumlayan gençler, bir yandan da arkadaşlarıyla sohbet etme fırsatını yakalıyordu. Bunun yanısıra “TOPKINE” isimli bir kafeyi de ziyaret ettim. Bu kafenin özelliği, kafede arkadaşlarınızla vakit geçirdikten sonra içkilerinizle hemen kafe bünyesinde olan sinemaya geçip film izleyebilmeniz... Menüsünde alkollü ve alkolsüz birçok içki ve bunun lezzetli yemekler barındıran bu kafeyi mutlaka yolunuz düşerse ziyaret etmelisiniz.
Gelelim Viyana’dan Bratislava’ya giden yolculuğumuza... Güzel başlayan hava koşulları 5. günümüzde biraz kötüleşti. Bratislava denen sevimli şehri şemsiyelerimizle gezmek zorunda kaldık :) Ama yine de hepimizin zihninde güzel izler bıraktı... Küçük ve kendi halinde, yaşam koşulları çok uygun ve fiyatları çok ucuz olan bir kentti. Yaşayan insanların yaş ortalaması 60-70 yaş civarındaydı; fakat herkes oldukça güleryüzlü ve pozitifti. Şehrin her tarafında bulunan heykellerin bir tanesinin özelliği, kafasına dokulunulduğunda bu güzel şehri bir kez daha ziyaret edebiliceğinize inanılmasıydı. Önünde uzun sıralar oluşturuldu ve herkes fotoğraf çektirirken, bu durum yerli halkın gülümsemesine neden oldu :)
Bratislava’dan sonraki durağımız, aynı zamanda Orta Avrupa turumuzun son noktası olan Budapeşte’ydi. Buda ve Peşte olmak üzere ortadan Tuna Nehri’yle ikiye ayrılan şehir, Prag ve Viyana gibi mimari açıdan son derece doyurucuydu. Gece aydınlatması konusunda en iyi gece görüntüsüne sahip şehir ünvanını kazanan Budapeşte’nin kaleden görüntüsü son derece keyifliydi. Havanın diğer merkezlere göre biraz daha soğuk olması sebebiyle vaktimizin çoğunu alışveriş merkezlerinde geçirmek durumunda kaldık. Isınmak için de tabii ki kahvelerimizi eksik etmedik. Yine keyifli bir şekilde kahvelerimizi yudumlarken, gülümsememize sebep olan veren bir olay yaşadık. Oturduğumuz kafede yan masada oturan genç çiftin elinde EF Uluslararası Dil Merkezleri'nin broşürleri vardı. EF’te çalışan iki eğitim danışmanı olarak yüzümüzde hemen bir gülümseme oluştu ama onlar neden gülümsediğimizi anlayamadı. Biz; çalıştığımız firmanın bırakın Avrupa’yı, dünyanın her yerinde gerçekten aktif olduğunu bir kez daha görmenin sevincini yaşıyorduk. Bu durumu hemen genç çifte açıkladık. EF’in İstanbul ofislerinde çalıştığımızı, EF’in gerçekten dünyanın her yerinde aktif olduğunu bilmekten ziyade yaşamanın bizim için çok güzel olduğunu belirtmemle birlikte, onlar da gülümsemeye başladı.
Ardından kahvelerimizi bitirip son bir şehir turu yapmaya karar verdik ama karşılaştığımız tablo neşemizi iyice yerine getirmişti. Çevremizi saran EF Paddycab’leri, şehrin ışıklandırmasının altında parıl parıl parlıyordu. Paddycab’ler, şehrin belirli işlek merkezlerine yerleştirilmiş olarak sabit bir şekilde duruyordu; içlerine ise her ürün grubumuzu kapsayan broşürlerimiz konulmuştu. İlgilenen kişiler, burdan diledikleri kadar broşür alabiliyordu. Tabii ki bizler de, EF ailesi mensupları olarak bu anı ölümsüzleştirmek istedik. Hemen bir fotoğraf çekip ardından şehir turumuzu tamamladık. Ve birbirimize şu sözü söyledik “EF gerçekten de her yerde”...
Deniz Vural