EF Türkiye ekibinin dünyaya açılan penceresi... Seyahat, spor, sanat ve hayata dair her şey bu blogda!
30 Aralık 2011 Cuma
2012 gelsin, hoş gelsin!
2011'in son yazısıyla karşınızdayız. Son ama belki de en keyifli ve umut dolu :)
Yarın yeni bir yıla merhaba diyeceğiz. Yeni umutlar, yeni heyecanlar, yeni hayaller... Tüm dünyada yeni yıl kutlamaları için hummalı bir hazırlık var, binlerce insan yeni yılın gelişini heyecanla bekliyor.
2012'ye saniyeler kala yapacağımız geri sayım, pek çok kişinin yeni bir geleceğe yaptığı geri sayım olacak. Yeni başlangıçlar, geçmiş yılın değerlendirilmesi, geçen yıllarda yapılamayanların bu yıl gerçekleşebilmesi için önemli bir umut kaynağı...
2012 hayal ettiğinizden bile daha güzel olsun...
Sağlık, mutluluk, huzur, neşe, başarı ve aşk dolu bir yıl diliyoruz!
Sevgiler,
EF Türkiye
27 Aralık 2011 Salı
Burçlara göre yılbaşı hediyesi önerileri...
Birine hediye almak başlı başına zor bir iştir. Hele ki yılbaşı hediyesi... Doğum günü hediyesi kadar büyük bir şey almak istemezsiniz ama bir yandan da alacağınız hediye özel ve farklı olmalıdır. "Acaba beğenir mi?", "Aşırıya mı kaçıyorum?", "Ne sever ki?" gibi onlarca soru beyninizde uçuşur durur. Biz de bunu düşünerek, 31 Aralık'a birkaç gün kala size özel bir hediye önerileri yazısı hazırlayalım dedik.
Astrolojiye önem veriyorsanız eğer, burçların birbirinden oldukça farklı özellikleri ve zevkleri olduğunu biliyorsunuzdur. Aldığınız hediyenin beğenileceğinden emin olmak için, öncelikle hediye alacağınız kişinin burcunu öğrenmenizi tavsiye ediyoruz. Burcunu öğrendiniz, ne alacağınızı mı bilmiyorsunuz? O halde yazımıza bir göz atın. Buyrun bakalım, burçlara göre yılbaşı hediyesi önerilerimiz... :)
***
KOÇ için ne almalı?
Koçlar; hayatın tadını çıkarmayı seven, içlerinden geldiği gibi hareket eden, orijinal, son derece girişken, enerjileri hiç bitmeyen insanlardır. Sürekli olarak yeni şeyler görmek, yeni işler yapmak isterler. Zor beğenen yapıları olsa da, eminiz 2 kişilik keyifli bir konser biletine hayır demeyeceklerdir. Böylece hem dansederek içlerindeki enerjiyi açığa çıkarırlar, hem de girişken yapıları sayesinde yeni dostlar edinmeye fırsatları olur.
Ya da dünyayı tek bir dokunuşlarıyla dondurabilecekleri ve hayatın tüm güzelliklerini ölümsüzleştirebilecekleri bir fotoğraf makinesi onlar için ilginç bir hediye olacaktır.
BOĞA için ne almalı?
Boğalar, dost canlısı ve sorumluluk sahibi kişilerdir. Ellerini kullanarak iş görmeyi, çabalarının karşılığını gurur duyacakları eserler yaratmış olduklarını görerek almayı severler. Harika lezzetler yaratmalarına yardım edecek mutfak gereçleri veya muhteşem bir bahçe yaratmak için kullanabilecekleri aletler ilgilerini çekebilir.
Ayrıca hoş görünümlerinin gayet farkında olduklarını söylersek hata etmiş olmayız. Hoş görünümlerini korumak için ekstra özen gösterirler. Bu sebeple şık kaşmir ve ipekli şallar da iyi bir hediye seçeneği olabilir Boğalar için...
İKİZLER için ne almalı?
İkizler, iletişim konusunda gerçekten ustadır ama sürekli değişen ruh halleri sebebiyle kolay kolay anlaşılabilecek insanlar değillerdir. Bu sebeple belki de hediye seçimini onlara bırakmak iyi bir alternatif olabilir. İkizler burcunda birine sevdiği bir mağazadan hediye çeki alabilirsiniz. Bu ona özgürce alışveriş etme imkanı sunacaktır.
Diğer bir seçenek ise en son teknoloji ürünü aletler olabilir. Yenilikleri kolayca anlayabilen ve uygulamakta zorluk çekmeyen İkizler burcu bu tarz bir hediyeyi beğenecektir.
YENGEÇ için ne almalı?
Ay tarafından yönetilen tek burç olan Yengeçler, son derece yumuşak ve duyarlı insanlardır. İçlerindeki kırılgan ruha sadece şefkat ve anlayışla ulaşılabilir. Bu sebeple duygusal içerikli kitaplar veya deniz kenarlarında özel bir yemek, onların duygusal dünyalarına doğrudan etki edecektir.
Ayrıca gezmeyi çok sevmelerine rağmen ihtiyaç anında sığınabilecekleri bir evleri olmasına ihtiyaç duyarlar. Bu yüzden evlerinde kullanabilecekleri ev gereçleri veya salonlarını süsleyecek biblolar da onları mutlu edebilir.
ASLAN için ne almalı?
Aslanlar, cesaret ve egemenliği simgeleyen insanlardır. Her şeye hükmetme güdülerini bir türlü engelleyemez, bulundukları her ortamda kendilerini liderliğe getirirler. Genellikle lükse ve dış görünümlerinin kusursuzluğuna düşkündürler. Bu sebeple gösterişli aksesuvarlar, pahalı bir güneş gözlüğü veya süslü kol düğmeleri alabilirsiniz.
Bunun yanı sıra hem özenilmiş hem de pahalı bir hediye olduğu için yıllanmış bir şarap da onlar için özel bir hediye seçeneği olabilir.
BAŞAK için ne almalı?
Başaklar; detaylara dikkat eden, ince düşünceli kişilerdir. Hayatın birçok alanında titizlikleri ön plana çıkar ama özellikle sağlık ve kişisel bakım gibi konularda çok titizlerdir. Bu sebeple Başak burcunda birine alacağınız kişisel bakım veya kozmetik ürünleri hoş bir hediye alternatifi olabilir.
Eğer kişisel bakım veya kozmetikten başka bir hediye alternatifi arıyorsanız; renkler üzerinden gidebiliriz. Başak burçlarının uğurlu renkleri açık sarı, açık mavi ve kobalt mavisi olduğu için bu renklerde kıyafetler veya aksesuvarları da düşünebilirsiniz.
TERAZİ için ne almalı?
Teraziler çoğunlukla uyumlu ve sıcak bir yapıya sahiptir. Bu sebeple alacağınız her hediye onları büyük bir ihtimalle mutlu edecektir. Ama neleri gerçekten beğeneceklerine bakarsak şunları sıralayabiliriz: Takı, şık bir cüzdan, biblo ya da kristal bir vazo güzel birer hediye alternatifi olabilir.
Terazi burcundaki kişiler genelde sanatsal konulara ilgi duyarlar. Seslerin, renklerin, şiirin, dansın uyumlu olmasından çok hoşlanırlar. Bu yüzden güzel bir tiyatro oyununa ya da dans gösterisine bilet almak, onlar için ilgi çekici ve entellektüel birer seçim olabilir.
AKREP için ne almalı?
Su grubu burçlarından olan Akrepler, genellikle duygularını pek belli etmezler. İyi dost ve sırdaş olurlar. Büyük ihtimalle aldığınız hediyeyi beğenip beğenmediğini anlamayacaksınız ama uğurlu renklerden ve pratikliği sevmelerinden yola çıkarak koyu kırmızı, şarap rengi ve patlıcan moru bir şemsiye, deri çanta veya kemerin beğenilecek birer hediye alternatifi olacağını öngörebiliriz.
Akrep burçlarının uğurlu taşı turkuvaz olduğu için bu taşın yer aldığı gümüş bir takı da (örneğin kolye, bilezik veya yüzük) onları mutlu edebilecek bir hediye alternatifi olabilir.
YAY için ne almalı?
Yay burçları optimist, neşeli ve girişken insanlar olarak bilinir. Her ortama kolaylıkla adapte olurlar. En belirgin özelliklerinden biri, sürekli kendilerini geliştirmeye niyetli olmalarıdır. Bu sebeple felsefe veya kişisel gelişim üzerine kitaplar, özel ilgi alanlarında kurslar ya da yurtdışı eğitim iyi birer hediye alternatifi olabilir.
Bunun yanı sıra doğa yürüyüşleri, pilates gibi egzersiz videoları, spor ayakkabı veya pusula gibi doğa ve macera çağrıştıran hediyeler de Yay burçları için hoş birer alternatif olabilir.
OĞLAK için ne almalı?
Oğlakların güvenilir olması, onları diğer burçlardan ayıran en önemli özelliktir. Oğlaklar, suni olan hiçbir şeyi sevmez ve benimsemezler. Bu sebeple gösterişten uzak, sade ve şık hediyeler hoşlarına gidebilir. Sade renklerde şallar veya klasik ayakkabılar ilgilerini çekebilir.
Ayrıca Oğlakların çoğu tarihten büyük zevk alır, geçmişe önem verirler. Tarih kitapları veya antika eşyalar da iyi birer hediye alternatifi olabilir diye düşünüyoruz.
KOVA için ne almalı?
Kova burçları, “dahi” olarak bilinir. Matematiğe yatkın zekaları ve bilgi birikimleriyle dikkat çekerler. Enerjiktirler, kolay yorulmazlar. Uçak maketi veya zekalarını ön plana çıkartacak oyuncaklar iyi birer hediye alternatifi olarak sayılabilir.
Kova burçlarının elektronik aletlere de ilgileri vardır. Bu sebeple DVD player, dijital kamera, iPad2 veya iPod gibi bir hediye de alabilirsiniz. Hoşlarına gideceğinden eminiz.
BALIK için ne almalı?
Balıklar, burçlar aleminin en hassas, duygusal ve anlayışlı insanlarıdır. Onların duygularına hitap edecek hediyeler seçmek önemli... Spa masajı ve vücut losyonları gibi hediyeler duyularına hitap ederek onları mutlu edecektir.
Balık burcunun bir özelliği de romantizm olduğu için; kokulu mum, resim çerçevesi, aşk şiirleri kitabı gibi romantik hediyeler almayı düşünebilirsiniz. Balık burçları aynı zamanda müziği de çok sever; bu sebeple müzik ve romantizmi buluşturup aşk şarkıları içeren bir CD almak da iyi bir tercih olabilir.
***
Yukarıdaki hediye önerilerinden hiçbirisi içinize sinmedi mi? Siz daha farklı, kimsenin daha önce yapmadığı orijinal şeylerden mi hoşlanıyorsunuz? Gelin bir de onlara bakalım...
Oscar heykeline ne dersiniz? Diyelim annenize ne alacağınızı bilemediniz, hemen bir Oscar heykeli yaptırın, üzerinde de şöyle yazsın: "Yılın En Mükemmel Annesi"! Ya da 365 tane notun olduğu bir kutu hazırlayın sevdiklerinize. Yeni yılın her günü okuyacakları güzel mesajlar içeren bir kutuyu almaktan mutsuz olacak bir insan tanımıyoruz biz. Onlara aslında mutlu olmaları gereken bir sürü sebepleri olduğunu hatırlatabilirsiniz...
İsme özel hazırlanan hediyeler de bu sene oldukça popüler görünüyor. Yemek yapmaktan hoşlanan bir arkadaşınıza üzerinde kendi ismi yazan bir mutfak önlüğü hediye edebilirsiniz. Aslında hediye alırken dikkat edilmesi gereken tek bir şey var; o da ne kadar kişisel olduğu. Karşınızdakine kendini özel hissettirecek detayları biliyorsanız, işiniz çok kolay ve keyifli... :)
Eee, ne diyelim; yılbaşı hediyesi alışverişinde bol şanslar! :)
Sevgiler,
Şirin & Kübra
Astrolojiye önem veriyorsanız eğer, burçların birbirinden oldukça farklı özellikleri ve zevkleri olduğunu biliyorsunuzdur. Aldığınız hediyenin beğenileceğinden emin olmak için, öncelikle hediye alacağınız kişinin burcunu öğrenmenizi tavsiye ediyoruz. Burcunu öğrendiniz, ne alacağınızı mı bilmiyorsunuz? O halde yazımıza bir göz atın. Buyrun bakalım, burçlara göre yılbaşı hediyesi önerilerimiz... :)
***
KOÇ için ne almalı?
Koçlar; hayatın tadını çıkarmayı seven, içlerinden geldiği gibi hareket eden, orijinal, son derece girişken, enerjileri hiç bitmeyen insanlardır. Sürekli olarak yeni şeyler görmek, yeni işler yapmak isterler. Zor beğenen yapıları olsa da, eminiz 2 kişilik keyifli bir konser biletine hayır demeyeceklerdir. Böylece hem dansederek içlerindeki enerjiyi açığa çıkarırlar, hem de girişken yapıları sayesinde yeni dostlar edinmeye fırsatları olur.
Ya da dünyayı tek bir dokunuşlarıyla dondurabilecekleri ve hayatın tüm güzelliklerini ölümsüzleştirebilecekleri bir fotoğraf makinesi onlar için ilginç bir hediye olacaktır.
BOĞA için ne almalı?
Boğalar, dost canlısı ve sorumluluk sahibi kişilerdir. Ellerini kullanarak iş görmeyi, çabalarının karşılığını gurur duyacakları eserler yaratmış olduklarını görerek almayı severler. Harika lezzetler yaratmalarına yardım edecek mutfak gereçleri veya muhteşem bir bahçe yaratmak için kullanabilecekleri aletler ilgilerini çekebilir.
Ayrıca hoş görünümlerinin gayet farkında olduklarını söylersek hata etmiş olmayız. Hoş görünümlerini korumak için ekstra özen gösterirler. Bu sebeple şık kaşmir ve ipekli şallar da iyi bir hediye seçeneği olabilir Boğalar için...
İKİZLER için ne almalı?
İkizler, iletişim konusunda gerçekten ustadır ama sürekli değişen ruh halleri sebebiyle kolay kolay anlaşılabilecek insanlar değillerdir. Bu sebeple belki de hediye seçimini onlara bırakmak iyi bir alternatif olabilir. İkizler burcunda birine sevdiği bir mağazadan hediye çeki alabilirsiniz. Bu ona özgürce alışveriş etme imkanı sunacaktır.
Diğer bir seçenek ise en son teknoloji ürünü aletler olabilir. Yenilikleri kolayca anlayabilen ve uygulamakta zorluk çekmeyen İkizler burcu bu tarz bir hediyeyi beğenecektir.
YENGEÇ için ne almalı?
Ay tarafından yönetilen tek burç olan Yengeçler, son derece yumuşak ve duyarlı insanlardır. İçlerindeki kırılgan ruha sadece şefkat ve anlayışla ulaşılabilir. Bu sebeple duygusal içerikli kitaplar veya deniz kenarlarında özel bir yemek, onların duygusal dünyalarına doğrudan etki edecektir.
Ayrıca gezmeyi çok sevmelerine rağmen ihtiyaç anında sığınabilecekleri bir evleri olmasına ihtiyaç duyarlar. Bu yüzden evlerinde kullanabilecekleri ev gereçleri veya salonlarını süsleyecek biblolar da onları mutlu edebilir.
ASLAN için ne almalı?
Aslanlar, cesaret ve egemenliği simgeleyen insanlardır. Her şeye hükmetme güdülerini bir türlü engelleyemez, bulundukları her ortamda kendilerini liderliğe getirirler. Genellikle lükse ve dış görünümlerinin kusursuzluğuna düşkündürler. Bu sebeple gösterişli aksesuvarlar, pahalı bir güneş gözlüğü veya süslü kol düğmeleri alabilirsiniz.
Bunun yanı sıra hem özenilmiş hem de pahalı bir hediye olduğu için yıllanmış bir şarap da onlar için özel bir hediye seçeneği olabilir.
BAŞAK için ne almalı?
Başaklar; detaylara dikkat eden, ince düşünceli kişilerdir. Hayatın birçok alanında titizlikleri ön plana çıkar ama özellikle sağlık ve kişisel bakım gibi konularda çok titizlerdir. Bu sebeple Başak burcunda birine alacağınız kişisel bakım veya kozmetik ürünleri hoş bir hediye alternatifi olabilir.
Eğer kişisel bakım veya kozmetikten başka bir hediye alternatifi arıyorsanız; renkler üzerinden gidebiliriz. Başak burçlarının uğurlu renkleri açık sarı, açık mavi ve kobalt mavisi olduğu için bu renklerde kıyafetler veya aksesuvarları da düşünebilirsiniz.
TERAZİ için ne almalı?
Teraziler çoğunlukla uyumlu ve sıcak bir yapıya sahiptir. Bu sebeple alacağınız her hediye onları büyük bir ihtimalle mutlu edecektir. Ama neleri gerçekten beğeneceklerine bakarsak şunları sıralayabiliriz: Takı, şık bir cüzdan, biblo ya da kristal bir vazo güzel birer hediye alternatifi olabilir.
Terazi burcundaki kişiler genelde sanatsal konulara ilgi duyarlar. Seslerin, renklerin, şiirin, dansın uyumlu olmasından çok hoşlanırlar. Bu yüzden güzel bir tiyatro oyununa ya da dans gösterisine bilet almak, onlar için ilgi çekici ve entellektüel birer seçim olabilir.
AKREP için ne almalı?
Su grubu burçlarından olan Akrepler, genellikle duygularını pek belli etmezler. İyi dost ve sırdaş olurlar. Büyük ihtimalle aldığınız hediyeyi beğenip beğenmediğini anlamayacaksınız ama uğurlu renklerden ve pratikliği sevmelerinden yola çıkarak koyu kırmızı, şarap rengi ve patlıcan moru bir şemsiye, deri çanta veya kemerin beğenilecek birer hediye alternatifi olacağını öngörebiliriz.
Akrep burçlarının uğurlu taşı turkuvaz olduğu için bu taşın yer aldığı gümüş bir takı da (örneğin kolye, bilezik veya yüzük) onları mutlu edebilecek bir hediye alternatifi olabilir.
YAY için ne almalı?
Yay burçları optimist, neşeli ve girişken insanlar olarak bilinir. Her ortama kolaylıkla adapte olurlar. En belirgin özelliklerinden biri, sürekli kendilerini geliştirmeye niyetli olmalarıdır. Bu sebeple felsefe veya kişisel gelişim üzerine kitaplar, özel ilgi alanlarında kurslar ya da yurtdışı eğitim iyi birer hediye alternatifi olabilir.
Bunun yanı sıra doğa yürüyüşleri, pilates gibi egzersiz videoları, spor ayakkabı veya pusula gibi doğa ve macera çağrıştıran hediyeler de Yay burçları için hoş birer alternatif olabilir.
OĞLAK için ne almalı?
Oğlakların güvenilir olması, onları diğer burçlardan ayıran en önemli özelliktir. Oğlaklar, suni olan hiçbir şeyi sevmez ve benimsemezler. Bu sebeple gösterişten uzak, sade ve şık hediyeler hoşlarına gidebilir. Sade renklerde şallar veya klasik ayakkabılar ilgilerini çekebilir.
Ayrıca Oğlakların çoğu tarihten büyük zevk alır, geçmişe önem verirler. Tarih kitapları veya antika eşyalar da iyi birer hediye alternatifi olabilir diye düşünüyoruz.
KOVA için ne almalı?
Kova burçları, “dahi” olarak bilinir. Matematiğe yatkın zekaları ve bilgi birikimleriyle dikkat çekerler. Enerjiktirler, kolay yorulmazlar. Uçak maketi veya zekalarını ön plana çıkartacak oyuncaklar iyi birer hediye alternatifi olarak sayılabilir.
Kova burçlarının elektronik aletlere de ilgileri vardır. Bu sebeple DVD player, dijital kamera, iPad2 veya iPod gibi bir hediye de alabilirsiniz. Hoşlarına gideceğinden eminiz.
BALIK için ne almalı?
Balıklar, burçlar aleminin en hassas, duygusal ve anlayışlı insanlarıdır. Onların duygularına hitap edecek hediyeler seçmek önemli... Spa masajı ve vücut losyonları gibi hediyeler duyularına hitap ederek onları mutlu edecektir.
Balık burcunun bir özelliği de romantizm olduğu için; kokulu mum, resim çerçevesi, aşk şiirleri kitabı gibi romantik hediyeler almayı düşünebilirsiniz. Balık burçları aynı zamanda müziği de çok sever; bu sebeple müzik ve romantizmi buluşturup aşk şarkıları içeren bir CD almak da iyi bir tercih olabilir.
***
Yukarıdaki hediye önerilerinden hiçbirisi içinize sinmedi mi? Siz daha farklı, kimsenin daha önce yapmadığı orijinal şeylerden mi hoşlanıyorsunuz? Gelin bir de onlara bakalım...
Oscar heykeline ne dersiniz? Diyelim annenize ne alacağınızı bilemediniz, hemen bir Oscar heykeli yaptırın, üzerinde de şöyle yazsın: "Yılın En Mükemmel Annesi"! Ya da 365 tane notun olduğu bir kutu hazırlayın sevdiklerinize. Yeni yılın her günü okuyacakları güzel mesajlar içeren bir kutuyu almaktan mutsuz olacak bir insan tanımıyoruz biz. Onlara aslında mutlu olmaları gereken bir sürü sebepleri olduğunu hatırlatabilirsiniz...
İsme özel hazırlanan hediyeler de bu sene oldukça popüler görünüyor. Yemek yapmaktan hoşlanan bir arkadaşınıza üzerinde kendi ismi yazan bir mutfak önlüğü hediye edebilirsiniz. Aslında hediye alırken dikkat edilmesi gereken tek bir şey var; o da ne kadar kişisel olduğu. Karşınızdakine kendini özel hissettirecek detayları biliyorsanız, işiniz çok kolay ve keyifli... :)
Eee, ne diyelim; yılbaşı hediyesi alışverişinde bol şanslar! :)
Sevgiler,
Şirin & Kübra
26 Aralık 2011 Pazartesi
İstanbul’u ne kadar tanıyorsunuz?
Blogumuzda size sık sık yurtdışındaki şehirlerden bahsediyoruz ve yurtdışı eğitim heyecanınıza ortak oluyoruz. Bu sefer size İstanbul hakkında bilgi almanıza yardımcı olacak bir yazı hazırladım. İstanbul’da yaşayanlar bilir, bu şehrin çok geniş bir etkinlik ve aktivite yelpazesi vardır. Bazı konserleri, sergileri aylar öncesinden görüp takip edersiniz, bazıları ise hiç haberiniz olmadan geçer gider...
İstanbul’u biraz daha yakından takip etmek, hem turistlerin hem yerlilerin gezmek isteyebileceği yerleri öğrenmek için size www.seyristanbul.com sitesini öneriyorum.
Bu siteyi ziyaret ettiğinizde belki de İstanbul’da daha önce hiç keşfetmediğiniz yerler olduğunu göreceksiniz. Pierre Loti Tepesi'nden Yerebatan Sarnıcı'na kadar çok çeşitli mekanlar hakkında hem ulaşım detaylarını, hem de tarihsel bilgileri bulabileceksiniz. Örneğin; İstanbul’da dilerseniz köpekbalıklarıyla dalış yapıp fotoğraf çektirebileceğiniz bir yer olduğunu biliyor muydunuz? Peki ya uyarı tabelalarında normalin aksine “Çimlere basınız” yazan botanik parktan haberiniz var mıydı?
Siteyi hazırlayanlar alışveriş meraklılarını da düşünmüş. İstanbul’daki belli başlı alışveriş merkezlerini, ulaşım yollarını ve mağazaları görüntüleyebilirsiniz. Ayrıca sitenin konuk editörleri tasarımdan kişisel gelişime, güzellikten sağlığa farklı konularda bilgilendirici yazılar hazırlamış.
Güzel şehrimiz İstanbul’da yaşıyor ya da İstanbul’u birkaç günlüğüne ziyaret etmeyi düşünüyorsanız www.seyristanbul.com‘a göz atmanızı öneririm. Kendinize göre bir şeyler mutlaka bulacaksınız...
Sevgiler,
Mine
İstanbul’u biraz daha yakından takip etmek, hem turistlerin hem yerlilerin gezmek isteyebileceği yerleri öğrenmek için size www.seyristanbul.com sitesini öneriyorum.
Bu siteyi ziyaret ettiğinizde belki de İstanbul’da daha önce hiç keşfetmediğiniz yerler olduğunu göreceksiniz. Pierre Loti Tepesi'nden Yerebatan Sarnıcı'na kadar çok çeşitli mekanlar hakkında hem ulaşım detaylarını, hem de tarihsel bilgileri bulabileceksiniz. Örneğin; İstanbul’da dilerseniz köpekbalıklarıyla dalış yapıp fotoğraf çektirebileceğiniz bir yer olduğunu biliyor muydunuz? Peki ya uyarı tabelalarında normalin aksine “Çimlere basınız” yazan botanik parktan haberiniz var mıydı?
Siteyi hazırlayanlar alışveriş meraklılarını da düşünmüş. İstanbul’daki belli başlı alışveriş merkezlerini, ulaşım yollarını ve mağazaları görüntüleyebilirsiniz. Ayrıca sitenin konuk editörleri tasarımdan kişisel gelişime, güzellikten sağlığa farklı konularda bilgilendirici yazılar hazırlamış.
Güzel şehrimiz İstanbul’da yaşıyor ya da İstanbul’u birkaç günlüğüne ziyaret etmeyi düşünüyorsanız www.seyristanbul.com‘a göz atmanızı öneririm. Kendinize göre bir şeyler mutlaka bulacaksınız...
Sevgiler,
Mine
23 Aralık 2011 Cuma
Önüm, arkam, sağım, solum iPad!
Çocukluğumdan beri en büyük tutkum elektonik eşyalardı... Çoçukken bile evde içi açılmadık radyo, walkman, uzaktan kumandalı araba bırakmaz ve nasıl çalıştıklarını çözmeye çalışırdım. Ancak elektronik eşyalara olan tutkum ve bakış açım iPad ile tamamen tepetaklak oldu; hayatı bu kadar kolaylaştıran ve zevkli hale getiren bir cihazın icat edilmesi bile hayallerimin ötesindeydi belki de...
İnsanların iPad’e ilk bakış açısı “taşınabilir bir bilgisayarım ya da iPhone’um varken iPad gerçekten gereksiz” gibi ama bunu düşünmeden önce gelin bakalım ben iPad’i nasıl kullanıyorum, size bir anlatayım. Sonra tekrar bir düşünelim gerçekten iPad’e ihtiyacınız var mı? :)
Her sabah milyarlarca insan işe gitmek için akşamdan kurduğu çalar saatlerinin sesiyle uyanıyor. Kimisi bir müzikle, daha zor uyananlar ise daha rahatsız edici sesler seçerek günün en zor kararıyla yataklarından dışarı çıkıyor. Her zaman insanlar kurdukları alarmlarla kalkarken, benim en büyük yardımcım Nightstand! Aslında zor uyanan biri değilim, gözümü ilk açtığım anla yataktan fırlamam arasında 5 saniyelik bir zaman dilimi var; ancak yinede bu uygulama, dilediğiniz saat görüntüsünü seçerek zamanında uyanmanızı sağlıyor ve kalkar kalkmaz saati kocaman puntolarla ne kadar mahmur olursanız olun görebiliyorsunuz.
Sonrasında hemen iPad’in içinde bulunan iPod’dan hareketli bir müzik seçip kahvaltıdan önce kahvemi yudumlarken, bir yandan hepimizin hayatının önemli bir parçası olan Facebook hesabımı control edebiliyorum. Bir başka vazgeçilmezim ise Twitter... Günün ilk izlenimleri almak için takip ettiğim kişilerin iletilerini okumayı seviyorum. Bunun Twitter uygulamasıyla okumak çok rahat ve eğlenceli...
Kahvaltının ardından ilk yaptığım şey, İstanbul gibi büyük bir metropolde yaşayan biri olarak evden çıkmadan yapılacak en mantıklı hareket olan trafiğin durumunu tahlil etmek oluyor. Bunun içinse en büyük yardımcım trafik durumunu inceleyebildiğim IBB Trafik uygulaması... Trafik durumunu öğrendikten sonra güzargahımı seçiyor ve kullanıcağım aracın hangi saatte bana en yakın durakta olacağını öğrendiğim Hareket Saati uygulamasını kontrol ediyorum. Sürekli bilgilerini güncelleyen bu uygulama sayesinde, boş yere koşturmak zorunda kalmıyorsunuz.
Genellikle otobüsle yolculuk yapmayı seçiyorum ve ortalama 45 dakikalık bir yolculuğun ardından iş yerine varma şansım oluyor. Bu nedenle, bu zaman dilimini etkili kullanmak için iPad’imde beni oyalayacak bir çok uygulama mevcut! Bazen İspanyolcamı geliştirmek için Spanish! uygulamasını kullanıyor, bazen takip ettiğim dizilerin yeni bölümlerini Dizitv uygulamasıyla izliyor ya da Türkiye’de ulaşılması güç yayınların uygulamalarından güncel haberleri okuyorum.
İşyerinde en büyük yardımcımız tabii ki ajandamız... iPad’in içindeki ajanda uygulaması gerçekten çok verimli ve çoğumuzun kullanmaya mahkum olduğu outlook ile senkronize olması sadece 5 dakikanızı alıyor. Bunun yanında yaptığınız toplantılardan sonra değiş tokuş ettiğimiz kartvizitlerin içinden çıkmak sizin için de zorsa, bunun için Adres Defteri ya da bir Kart Okuyucu uygulaması çok ideal.
Bizim için gün içersinde, en çok kullandığımız şeylerden biri de hesap makinesi; ancak ne hikmetse hesap makineleri bir şekilde evrende açılan bir karadelikten geçerek hiçliğe yolculuk ediyorlar. Arayın ki bulasınız...
Bunun içinse bulduğum çözüm HD Calculator uygulaması :) iPad sürekli gözümün önünde olduğu için tek bir dokunuşla hesap makinesine kavuşabiliyorum.
Diğer güzel bir uygulama da Not uygulaması, bilgisayarımdan yapılacaklar listesinden tutun da, alışveriş listesine kadar iPad’e aktarım yapmak sadece 2 saniyemi alıyor. Böylelikle alışverişten almam gerekenleri alarak dönüyorum.
Bunun yanında iPhone, iPod Touch ya da iPad'i olan arkadaşlarımla yüzyüze konuşmamı sağlayan Facetime uygulaması, uzakları kesinlikle yakın ediyor diyebiliriz. Özellikle isviçre’deki kuzenimle uzun telefon konuşmalarımız sonrasında gelen faturalardan sonra, bu uygulama bana birkaç iPad alacak kadar tasarruf sağladı.
Eve vardığımda ise eğer yemek pişirmem gekiyor ve yeni şeyler denemek istiyorsam, Epicurious uygulaması kesinlikle harika. Yemekten sonra e-postalar ve raporlar derken gün geçiyor ama her akşam mutlaka biraz kitap okumadan uyumamaya çalışıyorum ve iPad'imin içindeki yüzlerce elektronik kitap sayesinde tüm kütüphanem ellerimin altında.
Şimdi sizden bir kez daha iPad’in hayatınızı nasıl değiştireceğinizi düşünmenizi istiyorum. Nasıl, sizce de harika değil mi? :)
EF olarak; okullarımızın tanıtımını yaparken resimleri ve videoları göstermek için iPad en büyük yardımcımız. Taşımanın kolay olması nedeniyle, hem fuarlarda hem de dışarıda yaptığımız toplantılarda iPad elimizden düşmüyor. Yani kısacası iPad'i seviyoruz! :)
Eğer siz de bir iPad sahibi olmak istiyorsanız, EF'in 31 Aralık'a kadar sürecek kampanyalarına bir bakın derim... Detaylı bilgi için şu linke bakmanızı tavsiye ediyorum. Belki de ücretsiz bir iPad kazanabilirsiniz.
Sevgiler,
Umut Çağatay
İnsanların iPad’e ilk bakış açısı “taşınabilir bir bilgisayarım ya da iPhone’um varken iPad gerçekten gereksiz” gibi ama bunu düşünmeden önce gelin bakalım ben iPad’i nasıl kullanıyorum, size bir anlatayım. Sonra tekrar bir düşünelim gerçekten iPad’e ihtiyacınız var mı? :)
Her sabah milyarlarca insan işe gitmek için akşamdan kurduğu çalar saatlerinin sesiyle uyanıyor. Kimisi bir müzikle, daha zor uyananlar ise daha rahatsız edici sesler seçerek günün en zor kararıyla yataklarından dışarı çıkıyor. Her zaman insanlar kurdukları alarmlarla kalkarken, benim en büyük yardımcım Nightstand! Aslında zor uyanan biri değilim, gözümü ilk açtığım anla yataktan fırlamam arasında 5 saniyelik bir zaman dilimi var; ancak yinede bu uygulama, dilediğiniz saat görüntüsünü seçerek zamanında uyanmanızı sağlıyor ve kalkar kalkmaz saati kocaman puntolarla ne kadar mahmur olursanız olun görebiliyorsunuz.
Sonrasında hemen iPad’in içinde bulunan iPod’dan hareketli bir müzik seçip kahvaltıdan önce kahvemi yudumlarken, bir yandan hepimizin hayatının önemli bir parçası olan Facebook hesabımı control edebiliyorum. Bir başka vazgeçilmezim ise Twitter... Günün ilk izlenimleri almak için takip ettiğim kişilerin iletilerini okumayı seviyorum. Bunun Twitter uygulamasıyla okumak çok rahat ve eğlenceli...
Kahvaltının ardından ilk yaptığım şey, İstanbul gibi büyük bir metropolde yaşayan biri olarak evden çıkmadan yapılacak en mantıklı hareket olan trafiğin durumunu tahlil etmek oluyor. Bunun içinse en büyük yardımcım trafik durumunu inceleyebildiğim IBB Trafik uygulaması... Trafik durumunu öğrendikten sonra güzargahımı seçiyor ve kullanıcağım aracın hangi saatte bana en yakın durakta olacağını öğrendiğim Hareket Saati uygulamasını kontrol ediyorum. Sürekli bilgilerini güncelleyen bu uygulama sayesinde, boş yere koşturmak zorunda kalmıyorsunuz.
Genellikle otobüsle yolculuk yapmayı seçiyorum ve ortalama 45 dakikalık bir yolculuğun ardından iş yerine varma şansım oluyor. Bu nedenle, bu zaman dilimini etkili kullanmak için iPad’imde beni oyalayacak bir çok uygulama mevcut! Bazen İspanyolcamı geliştirmek için Spanish! uygulamasını kullanıyor, bazen takip ettiğim dizilerin yeni bölümlerini Dizitv uygulamasıyla izliyor ya da Türkiye’de ulaşılması güç yayınların uygulamalarından güncel haberleri okuyorum.
İşyerinde en büyük yardımcımız tabii ki ajandamız... iPad’in içindeki ajanda uygulaması gerçekten çok verimli ve çoğumuzun kullanmaya mahkum olduğu outlook ile senkronize olması sadece 5 dakikanızı alıyor. Bunun yanında yaptığınız toplantılardan sonra değiş tokuş ettiğimiz kartvizitlerin içinden çıkmak sizin için de zorsa, bunun için Adres Defteri ya da bir Kart Okuyucu uygulaması çok ideal.
Bizim için gün içersinde, en çok kullandığımız şeylerden biri de hesap makinesi; ancak ne hikmetse hesap makineleri bir şekilde evrende açılan bir karadelikten geçerek hiçliğe yolculuk ediyorlar. Arayın ki bulasınız...
Bunun içinse bulduğum çözüm HD Calculator uygulaması :) iPad sürekli gözümün önünde olduğu için tek bir dokunuşla hesap makinesine kavuşabiliyorum.
Diğer güzel bir uygulama da Not uygulaması, bilgisayarımdan yapılacaklar listesinden tutun da, alışveriş listesine kadar iPad’e aktarım yapmak sadece 2 saniyemi alıyor. Böylelikle alışverişten almam gerekenleri alarak dönüyorum.
Bunun yanında iPhone, iPod Touch ya da iPad'i olan arkadaşlarımla yüzyüze konuşmamı sağlayan Facetime uygulaması, uzakları kesinlikle yakın ediyor diyebiliriz. Özellikle isviçre’deki kuzenimle uzun telefon konuşmalarımız sonrasında gelen faturalardan sonra, bu uygulama bana birkaç iPad alacak kadar tasarruf sağladı.
Eve vardığımda ise eğer yemek pişirmem gekiyor ve yeni şeyler denemek istiyorsam, Epicurious uygulaması kesinlikle harika. Yemekten sonra e-postalar ve raporlar derken gün geçiyor ama her akşam mutlaka biraz kitap okumadan uyumamaya çalışıyorum ve iPad'imin içindeki yüzlerce elektronik kitap sayesinde tüm kütüphanem ellerimin altında.
Şimdi sizden bir kez daha iPad’in hayatınızı nasıl değiştireceğinizi düşünmenizi istiyorum. Nasıl, sizce de harika değil mi? :)
EF olarak; okullarımızın tanıtımını yaparken resimleri ve videoları göstermek için iPad en büyük yardımcımız. Taşımanın kolay olması nedeniyle, hem fuarlarda hem de dışarıda yaptığımız toplantılarda iPad elimizden düşmüyor. Yani kısacası iPad'i seviyoruz! :)
Eğer siz de bir iPad sahibi olmak istiyorsanız, EF'in 31 Aralık'a kadar sürecek kampanyalarına bir bakın derim... Detaylı bilgi için şu linke bakmanızı tavsiye ediyorum. Belki de ücretsiz bir iPad kazanabilirsiniz.
Sevgiler,
Umut Çağatay
21 Aralık 2011 Çarşamba
Sinema ondan sorulur!
Sevgili EFormation Türkiye okurları,
Bundan böyle blogumuzda birbirinden değerli akademisyenlerle sohbetlere de yer vereceğiz. Bunlardan ilki, sinema dünyasının değerli isimlerinden Maltepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Cenk Demirkıran... Cenk Hoca bugüne kadar yaptığı çalışmaları, öğrencileriyle yürüttüğü projeleri ve gelecekle ilgili planlarını bize kısaca anlattı. Sohbetimizi merak ediyorsanız buyrun :)
***
EF Türkiye: Cenk Bey merhaba... Öncelikle bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Cenk Demirkıran: 1993 yılında İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV Sinema bölümünü kazandım ve üniversite hayatım boyunca çeşitli radyo ve televizyon istasyonlarında çalıştım. 1996 yılından itibaren kısa film ve belgesel filmler çekmeye başladım. 1998'de İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV Sinema bölümünden mezun olduktan sonra Fransa'nın Lille şehrinde bulunan Charles De Gaulle Üniversitesi'nde Fransız Dili ve Uygarlığı eğitimi aldım. Kısa film çalışmalarıma Fransa'da da devam ettim.
Türkiye'de çektiğim filmlerim, Fransa'da çeşitli film festivallerinde gösterildi. Fransa'da çektiğim Toi Aussi Elise! adlı kısa filmin ardından Türkiye'ye döndüm ve İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde gazetecilik yüksek lisansına başladım. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV Sinema bölümünde uluslararası televizyon yayıncılığı konusunda doktora yaptım. Doktora tez araştırmalarımı Fransa Dışişleri Bakanlığı'nın diplomatik davetlisi olarak Paris'te gerçekleştirdim. Ardından yine Paris'te, Monako Prensi I. Albert Vakfı'nın bursuyla Paris İnsanlık Tarihi Enstitüsü Sinema Departmanı’nda çalışmalarda bulundum.
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde 2002-2009 yılları arasında araştırma görevlisi olarak çalıştığım dönemde Mavi Stüdyo'da yönetmen, metin yazarı, seslendirmen, danışman ve eğitmen olarak görev aldım. Aynı zamanda İÜRTV kapalı devre ve internet televizyonu yayınlarını yürüttüm. Tüm bu akademik yaşam beni asla film çekmekten alıkoymadı, hatta daha çok film üretmem için gerekli zemini hazırladı diyebilirim. Ve böylece filmlerim birçok film festivalinde yer aldı. Hatta başlangıcından beri filmlerimle katıldığım Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali 2005 yılında retrospektifimi yaparak beni onurlandırdı.
Bugün itibarıyla filmografimde kısa film, belgesel ve animasyondan oluşan 16 filmim var. 2009 yılından itibaren Maltepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Bölüm Başkanlığı görevini yürütüyorum.
EF Türkiye: Ögrencilerle ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz?
Cenk D: Öğrencilerimle uygulama çalışmalarına ağırlık vermeyi tercih ediyorum. Kısa film ve belgesel film projelerini birlikte yürütüyoruz. Çekimlerini ve post prodüksiyon aşamalarını beraber gerçekleştiriyoruz. Sanat eğitiminde uygulama çok önemlidir. Sanatçı adayı, uygulama yaparak öğrenir. Teorik bilgiler ise onun neyi niçin yaptığını bilerek üretmesini sağlar, donanımını tamamlar. Oyunculuk bölümü öğrencileriyle kamera ve oyunculuk dersi kapsamında “Mini mini dizi” adlı bir sitcom yani durum komedisi çekiyor ve internette yayınlıyoruz. Böylece öğrenciler bir set ortamında deneyim yaşıyorlar ve set disiplini ile yaşamaya alışıyorlar. Aslında onlar, adı ders olan bir sete geliyorlar. Yayınlandıktan sonra kendilerini izliyor, gelen eleştirileri değerlendirme şansı buluyorlar.
EF Türkiye: Biz de izleyebiliyor muyuz bu çalışmayı? Nerede yayınlanıyor?
Cenk D: Elbette izleyebiliyorsunuz. Adresini paylaşayım: http://www.dailymotion.com/relevance/search/maltepegsf/1#hp-h-9
EF Türkiye: Sizin bir de Film Deney isimli bir ekibiniz var. Biraz bize bilgi verebilir misiniz?
Cenk D: Film Deney Yapım, bir film üretim ekibi. Sinema anlayışları, sanatsal prensipleri ortak olan kişilerden oluşan bir grup. Film Deney Yapım, ben ve kardeşim Gökçe Kaan Demirkıran tarafından 2006 yılında kuruldu. “Film” “Deney” “Yapım” bizim üç temel dayanağımızdır. Bu temellere dayanarak üretiriz. Çalışma alanlarımız ağırlıklı olarak belgesel filmlerdir. Toplumsal tarih, coğrafya, müzik, arkeoloji, prehistorya, futbol ve portreler; FilmDeney’in “belgeselleyerek” sinematografik bir kaygıyla perdeye yansıtmak için ilgi duyduğu konular olarak özetlenebilir. Film Deney Yapım aynı zamanda bir platform ve her an karşınıza çıkabilecek aksiliklere karşı “imece” usulünü unutmadan üretmeyi amaçlar.
EF Türkiye: Bildiğimiz kadarıyla yabancı dil sizin için önemli… Kaç dil biliyorsunuz, nerede öğrendiniz?
Cenk D: Evet, kesinlikle çok önemli. Hatta en az iki yabancı dil bilmek gerekli... Ama anadilinize de güçlü bir şekilde hakim olmanız lazım. Kendi anadilini iyi bilmeyen birisi, başka dilleri de iyi öğrenemez. Türkçeniz ne kadar güçlüyse, yabancı dilleri çok daha kolay öğrenirsiniz. Dillerin belli bir mantığı, bir aritmetiği vardır. Benzeyen yönleri ve ayrılan yönleri vardır. Ben 3 dil biliyorum. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca... İngilizce'yi Türkiye’de öğrendim ama yurtdışında pratik yaptıkça, İngilizce yayınları takip ettikçe geliştirdim. Fransızca’yı Fransa’da Charles de Gaulle Üniversitesi’nde, İspanyolca'yı ise Ankara’da yedek subay olarak askerliğimi yaptığım sırada akşamları kursa giderek öğrendim. Bir dili en iyi öğrenme şekli, o dili konuşulduğu ülkede öğrenmektir. Böylece günlük konuşmalarınız, rüyalarınız, düşünce akışınız o dilde gerçekleşir. Ve o dilin içinden çıktığı kültürü de öğrenirsiniz. Kültür dili, dil kültürü tamamlar. Eğer bir yabancı dili ülkesinde öğrenmişseniz, o dili çok sık kullanma imkanı bulamasanız da unutmanız çok zordur.
EF Türkiye: Dil üzerine deneysel filmler de çektiniz, değil mi? Çekme sebebiniz neydi?
Cenk D: Dil öğrenmeyi severim, diller arasındaki tarihi ve kültürel bağlantıları bulmak benim için bir bulmacayı çözmek gibidir. Bir dili öğrenmek ve onu konuşulduğu ülkede kullanmak oldukça eğlencelidir. Birinci dil filmim olan Télévision des Onomatopées (Yansıma Sesler Televizyonu)’yi İstanbul Fransız Kültür Merkezi’nin yansıma sesler konulu film yarışması için çektim. Bundaki amacım Fransızca ve Türkçe’deki yansıma seslerin farklılığı üzerineydi. Örneğin Türkçe'de kapı çalma sesi “tak tak” tır, Fransızca'da ise “toc toc” dur. Türkçe'de “dı dı dı dı” diye titreriz, Fransızca'da “agla agla agla” diye titrenir. Bu filmin bir özelliği sessiz de izlenebilir olmasıdır. Zira çizgi romanlarda yoğun olarak kullanılan yansıma sesler ekranda yer alarak bize gereken sesleri verir. Dil üzerine yaptığım ikinci deneysel filmim ise Prof. Dr. Suat Gezgin’in verdiği bir fikir üzerine şekillendi. Fransızca'da ve Türkçe'deki yöresel şiveler üzerine deneysel bir filmdi TVA: Télévision des Accents (Şiveler Televizyonu). Her ülkede konuşulan dil farklı şivelere sahiptir. Türkçe'de olduğu gibi Fransızca'da da bir çok şive vardır. Bir yabancı dili öğrenirken, onun yansıma seslerini de öğrenmek ve şiveleri hakkında az çok bilgi sahibi olmak gerekir. Ne zaman hangi bölgeden bir kişinin karşınıza çıkacağını bilemezsiniz. Ve ayrıca şiveleri bilmek büyük keyiftir. Dilin zenginliğidir.
EF Türkiye: İlerleyen dönemlerde karşımıza ne gibi projelerle çıkacaksınız?
Cenk D: 2011 yazında yayınlanan Filmlerle Anadolu Destanı Yazmak adlı kitabımın konusunu oluşturan Türkiye’nin kaybolmuş belgesel filmlerini anlatan bir belgesel filmin çekimine başladık. Film, kitap gibi 1954 yılında Mazhar Şevket İpşiroğlu ve Sabahattin Eyuboğlu’nun kurduğu İstanbul Üniversitesi Film Merkezi’nin 70’lerin sonuna kadar çektiği belgesel filmlerin serüveni ve filmlerle ilgili detaylı bilgileri içeriyor. Filmler, 1980 sonrasında bir kazan dairesinde kaderine terk edildikten sonra Prof. Dr. Suat Gezgin’in keşfiyle 2000’li yıllarda tekrar hayata döndürülüyor. Zaten kitap da bu hikayeyi anlatıyor. Ayrıca kardeşim Gökçe Kaan Demirkıran ile uzun metraj filmimin senaryosu üzerinde çalışıyoruz.
EF Türkiye: Merakla bekliyoruz :) Peki Radyo Tv Sinema okumak isteyen gençlere neler tavsiye edersiniz?
Cenk D: Sadece derse girmek ve her şeyi derslerden beklemek onlara bir şey kazandırmaz. Dersler yönlendiricidir. Dersler, onlara bakış açısı kazandırır. Üniversite onları yönetmen, kameraman, senarist vs. yapacak sihirli bir değnek değildir. Hocalarının peşini bırakmasınlar, onların bilgi ve deneyimlerini adeta “sömürsünler”. Sürekli üretmeliler. Hata yapmaktan korkmasınlar. Öğrenciyken yapılan hatalar telafi edilebilir, ancak sektör hata kabul etmez. Hata yaparak öğrenecekler film çekmeyi, kamera kullanmayı, senaryo yazmayı... Ve kesinlikle okumalılar, araştırmalılar. İyi bir senaryo yazmak, iyi bir film yönetmek istiyorlarsa, roman ve hikaye dünyasında gezinmeleri gerekir. Bu da tabii ki çok okuyarak olur. Ve unutmasınlar ki, televizyon ve sinema sektöründe sadece kendini geliştirmiş olanlar, yetenekliler, çalışkanlar ve üretken olanlar ayakta kalır. Birçok öğrenci iş bulma telaşıyla, öğrenciyken televizyon kanallarına veya prodüksiyon şirketlerine girip fakültedeki derslerini bir tarafa bırakıyor. Ne öğrenciliklerini yaşayabiliyorlar, ne derslerden bir hayat görüşü kazanabiliyorlar, ne de okullu olmanın farkını ortaya koyabiliyorlar. Bu süreçte sektörde ezilerek öğreniyorlar her şeyi. Oysa bu bilgi ve deneyimlerin temelini fakültede alırsa, sektöre girdiğinde bu bilgileri geliştirmekle, onların üstüne yenilerini koymakla ve sektörün kurallarına adapte olmakla uğraşır, sıfırdan öğrenmekle değil.
EF Türkiye: Cenk Bey, bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Eminiz EFormation Türkiye okurları bu yazından keyif alacak ve yararlanacaktır.
Cenk D: Ben teşekkür ederim...
***
İşte böyle arkadaşlar... Eğer hayaliniz Radyo Tv Sinema bölümünde okumaksa, Cenk Bey'in tavsiyelerini dikkate almanızı öneririz. Ve elbette, yine Cenk Bey'in dediği gibi, 2. veya 3. yabancı dili konuşulduğu ülkede öğrenerek kendinizi daha da geliştirmenizi...
Sevgiler,
EF Türkiye
Bundan böyle blogumuzda birbirinden değerli akademisyenlerle sohbetlere de yer vereceğiz. Bunlardan ilki, sinema dünyasının değerli isimlerinden Maltepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Cenk Demirkıran... Cenk Hoca bugüne kadar yaptığı çalışmaları, öğrencileriyle yürüttüğü projeleri ve gelecekle ilgili planlarını bize kısaca anlattı. Sohbetimizi merak ediyorsanız buyrun :)
***
EF Türkiye: Cenk Bey merhaba... Öncelikle bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Cenk Demirkıran: 1993 yılında İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV Sinema bölümünü kazandım ve üniversite hayatım boyunca çeşitli radyo ve televizyon istasyonlarında çalıştım. 1996 yılından itibaren kısa film ve belgesel filmler çekmeye başladım. 1998'de İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV Sinema bölümünden mezun olduktan sonra Fransa'nın Lille şehrinde bulunan Charles De Gaulle Üniversitesi'nde Fransız Dili ve Uygarlığı eğitimi aldım. Kısa film çalışmalarıma Fransa'da da devam ettim.
Türkiye'de çektiğim filmlerim, Fransa'da çeşitli film festivallerinde gösterildi. Fransa'da çektiğim Toi Aussi Elise! adlı kısa filmin ardından Türkiye'ye döndüm ve İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde gazetecilik yüksek lisansına başladım. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV Sinema bölümünde uluslararası televizyon yayıncılığı konusunda doktora yaptım. Doktora tez araştırmalarımı Fransa Dışişleri Bakanlığı'nın diplomatik davetlisi olarak Paris'te gerçekleştirdim. Ardından yine Paris'te, Monako Prensi I. Albert Vakfı'nın bursuyla Paris İnsanlık Tarihi Enstitüsü Sinema Departmanı’nda çalışmalarda bulundum.
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde 2002-2009 yılları arasında araştırma görevlisi olarak çalıştığım dönemde Mavi Stüdyo'da yönetmen, metin yazarı, seslendirmen, danışman ve eğitmen olarak görev aldım. Aynı zamanda İÜRTV kapalı devre ve internet televizyonu yayınlarını yürüttüm. Tüm bu akademik yaşam beni asla film çekmekten alıkoymadı, hatta daha çok film üretmem için gerekli zemini hazırladı diyebilirim. Ve böylece filmlerim birçok film festivalinde yer aldı. Hatta başlangıcından beri filmlerimle katıldığım Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali 2005 yılında retrospektifimi yaparak beni onurlandırdı.
Bugün itibarıyla filmografimde kısa film, belgesel ve animasyondan oluşan 16 filmim var. 2009 yılından itibaren Maltepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Bölüm Başkanlığı görevini yürütüyorum.
EF Türkiye: Ögrencilerle ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz?
Cenk D: Öğrencilerimle uygulama çalışmalarına ağırlık vermeyi tercih ediyorum. Kısa film ve belgesel film projelerini birlikte yürütüyoruz. Çekimlerini ve post prodüksiyon aşamalarını beraber gerçekleştiriyoruz. Sanat eğitiminde uygulama çok önemlidir. Sanatçı adayı, uygulama yaparak öğrenir. Teorik bilgiler ise onun neyi niçin yaptığını bilerek üretmesini sağlar, donanımını tamamlar. Oyunculuk bölümü öğrencileriyle kamera ve oyunculuk dersi kapsamında “Mini mini dizi” adlı bir sitcom yani durum komedisi çekiyor ve internette yayınlıyoruz. Böylece öğrenciler bir set ortamında deneyim yaşıyorlar ve set disiplini ile yaşamaya alışıyorlar. Aslında onlar, adı ders olan bir sete geliyorlar. Yayınlandıktan sonra kendilerini izliyor, gelen eleştirileri değerlendirme şansı buluyorlar.
EF Türkiye: Biz de izleyebiliyor muyuz bu çalışmayı? Nerede yayınlanıyor?
Cenk D: Elbette izleyebiliyorsunuz. Adresini paylaşayım: http://www.dailymotion.com/relevance/search/maltepegsf/1#hp-h-9
EF Türkiye: Sizin bir de Film Deney isimli bir ekibiniz var. Biraz bize bilgi verebilir misiniz?
Cenk D: Film Deney Yapım, bir film üretim ekibi. Sinema anlayışları, sanatsal prensipleri ortak olan kişilerden oluşan bir grup. Film Deney Yapım, ben ve kardeşim Gökçe Kaan Demirkıran tarafından 2006 yılında kuruldu. “Film” “Deney” “Yapım” bizim üç temel dayanağımızdır. Bu temellere dayanarak üretiriz. Çalışma alanlarımız ağırlıklı olarak belgesel filmlerdir. Toplumsal tarih, coğrafya, müzik, arkeoloji, prehistorya, futbol ve portreler; FilmDeney’in “belgeselleyerek” sinematografik bir kaygıyla perdeye yansıtmak için ilgi duyduğu konular olarak özetlenebilir. Film Deney Yapım aynı zamanda bir platform ve her an karşınıza çıkabilecek aksiliklere karşı “imece” usulünü unutmadan üretmeyi amaçlar.
EF Türkiye: Bildiğimiz kadarıyla yabancı dil sizin için önemli… Kaç dil biliyorsunuz, nerede öğrendiniz?
Cenk D: Evet, kesinlikle çok önemli. Hatta en az iki yabancı dil bilmek gerekli... Ama anadilinize de güçlü bir şekilde hakim olmanız lazım. Kendi anadilini iyi bilmeyen birisi, başka dilleri de iyi öğrenemez. Türkçeniz ne kadar güçlüyse, yabancı dilleri çok daha kolay öğrenirsiniz. Dillerin belli bir mantığı, bir aritmetiği vardır. Benzeyen yönleri ve ayrılan yönleri vardır. Ben 3 dil biliyorum. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca... İngilizce'yi Türkiye’de öğrendim ama yurtdışında pratik yaptıkça, İngilizce yayınları takip ettikçe geliştirdim. Fransızca’yı Fransa’da Charles de Gaulle Üniversitesi’nde, İspanyolca'yı ise Ankara’da yedek subay olarak askerliğimi yaptığım sırada akşamları kursa giderek öğrendim. Bir dili en iyi öğrenme şekli, o dili konuşulduğu ülkede öğrenmektir. Böylece günlük konuşmalarınız, rüyalarınız, düşünce akışınız o dilde gerçekleşir. Ve o dilin içinden çıktığı kültürü de öğrenirsiniz. Kültür dili, dil kültürü tamamlar. Eğer bir yabancı dili ülkesinde öğrenmişseniz, o dili çok sık kullanma imkanı bulamasanız da unutmanız çok zordur.
EF Türkiye: Dil üzerine deneysel filmler de çektiniz, değil mi? Çekme sebebiniz neydi?
Cenk D: Dil öğrenmeyi severim, diller arasındaki tarihi ve kültürel bağlantıları bulmak benim için bir bulmacayı çözmek gibidir. Bir dili öğrenmek ve onu konuşulduğu ülkede kullanmak oldukça eğlencelidir. Birinci dil filmim olan Télévision des Onomatopées (Yansıma Sesler Televizyonu)’yi İstanbul Fransız Kültür Merkezi’nin yansıma sesler konulu film yarışması için çektim. Bundaki amacım Fransızca ve Türkçe’deki yansıma seslerin farklılığı üzerineydi. Örneğin Türkçe'de kapı çalma sesi “tak tak” tır, Fransızca'da ise “toc toc” dur. Türkçe'de “dı dı dı dı” diye titreriz, Fransızca'da “agla agla agla” diye titrenir. Bu filmin bir özelliği sessiz de izlenebilir olmasıdır. Zira çizgi romanlarda yoğun olarak kullanılan yansıma sesler ekranda yer alarak bize gereken sesleri verir. Dil üzerine yaptığım ikinci deneysel filmim ise Prof. Dr. Suat Gezgin’in verdiği bir fikir üzerine şekillendi. Fransızca'da ve Türkçe'deki yöresel şiveler üzerine deneysel bir filmdi TVA: Télévision des Accents (Şiveler Televizyonu). Her ülkede konuşulan dil farklı şivelere sahiptir. Türkçe'de olduğu gibi Fransızca'da da bir çok şive vardır. Bir yabancı dili öğrenirken, onun yansıma seslerini de öğrenmek ve şiveleri hakkında az çok bilgi sahibi olmak gerekir. Ne zaman hangi bölgeden bir kişinin karşınıza çıkacağını bilemezsiniz. Ve ayrıca şiveleri bilmek büyük keyiftir. Dilin zenginliğidir.
EF Türkiye: İlerleyen dönemlerde karşımıza ne gibi projelerle çıkacaksınız?
Cenk D: 2011 yazında yayınlanan Filmlerle Anadolu Destanı Yazmak adlı kitabımın konusunu oluşturan Türkiye’nin kaybolmuş belgesel filmlerini anlatan bir belgesel filmin çekimine başladık. Film, kitap gibi 1954 yılında Mazhar Şevket İpşiroğlu ve Sabahattin Eyuboğlu’nun kurduğu İstanbul Üniversitesi Film Merkezi’nin 70’lerin sonuna kadar çektiği belgesel filmlerin serüveni ve filmlerle ilgili detaylı bilgileri içeriyor. Filmler, 1980 sonrasında bir kazan dairesinde kaderine terk edildikten sonra Prof. Dr. Suat Gezgin’in keşfiyle 2000’li yıllarda tekrar hayata döndürülüyor. Zaten kitap da bu hikayeyi anlatıyor. Ayrıca kardeşim Gökçe Kaan Demirkıran ile uzun metraj filmimin senaryosu üzerinde çalışıyoruz.
EF Türkiye: Merakla bekliyoruz :) Peki Radyo Tv Sinema okumak isteyen gençlere neler tavsiye edersiniz?
Cenk D: Sadece derse girmek ve her şeyi derslerden beklemek onlara bir şey kazandırmaz. Dersler yönlendiricidir. Dersler, onlara bakış açısı kazandırır. Üniversite onları yönetmen, kameraman, senarist vs. yapacak sihirli bir değnek değildir. Hocalarının peşini bırakmasınlar, onların bilgi ve deneyimlerini adeta “sömürsünler”. Sürekli üretmeliler. Hata yapmaktan korkmasınlar. Öğrenciyken yapılan hatalar telafi edilebilir, ancak sektör hata kabul etmez. Hata yaparak öğrenecekler film çekmeyi, kamera kullanmayı, senaryo yazmayı... Ve kesinlikle okumalılar, araştırmalılar. İyi bir senaryo yazmak, iyi bir film yönetmek istiyorlarsa, roman ve hikaye dünyasında gezinmeleri gerekir. Bu da tabii ki çok okuyarak olur. Ve unutmasınlar ki, televizyon ve sinema sektöründe sadece kendini geliştirmiş olanlar, yetenekliler, çalışkanlar ve üretken olanlar ayakta kalır. Birçok öğrenci iş bulma telaşıyla, öğrenciyken televizyon kanallarına veya prodüksiyon şirketlerine girip fakültedeki derslerini bir tarafa bırakıyor. Ne öğrenciliklerini yaşayabiliyorlar, ne derslerden bir hayat görüşü kazanabiliyorlar, ne de okullu olmanın farkını ortaya koyabiliyorlar. Bu süreçte sektörde ezilerek öğreniyorlar her şeyi. Oysa bu bilgi ve deneyimlerin temelini fakültede alırsa, sektöre girdiğinde bu bilgileri geliştirmekle, onların üstüne yenilerini koymakla ve sektörün kurallarına adapte olmakla uğraşır, sıfırdan öğrenmekle değil.
EF Türkiye: Cenk Bey, bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Eminiz EFormation Türkiye okurları bu yazından keyif alacak ve yararlanacaktır.
Cenk D: Ben teşekkür ederim...
***
İşte böyle arkadaşlar... Eğer hayaliniz Radyo Tv Sinema bölümünde okumaksa, Cenk Bey'in tavsiyelerini dikkate almanızı öneririz. Ve elbette, yine Cenk Bey'in dediği gibi, 2. veya 3. yabancı dili konuşulduğu ülkede öğrenerek kendinizi daha da geliştirmenizi...
Sevgiler,
EF Türkiye
15 Aralık 2011 Perşembe
Paris sokaklarında muhteşem bir ses duydum...
Bugünlerde duyduğunuz bir ses size de Edith Piaf'ı hatırlatmıyor mu? Buğulu karakteristik sesi ve sıra dışı duruşuyla Zaz benim için çok ayrı bir yere sahip. "En Beğenilen Fransız Şarkıcı" unvanı değil onu farklı yapan benim için, ya da sonradan çektiği klipler de değil... Onu ilk gördüğüm haliyle, Paris sokaklarında arkadaşlarıyla birlikte "Je Veux" şarkısını söylerkenki görüntüsü hala gözümün önünde...
Gerçek adı Isabelle Geffroy olan ZAZ, 1980 yılında Fransa'da doğdu. Beş yaşından itibaren müzik teorisi, keman ve koro şarkıcılığı dersleri alan sanatçı, "Fifty Fingers" isimli Blues grubuyla sahne hayatına ilk adımı attı. Sokak şarkıcılığı yapan ZAZ, Paris sokaklarında gerçekleştirdiği konserler sayesinde keşfedildi. 2009'da gerçekleştirilen "Generation Reservoir" isimli yarışmada birincilik kazanan genç şarkıcı, 2010 tarihli çıkış albümü "ZAZ" ile zirveye yükseldi. "Je Veux" parçasıyla Türkiye'de de büyük popülarite kazanan ZAZ, Akbank 21. Caz Festivali'nin en merakla beklenen isimlerinden biriydi. 22 Ekim 2011'de hayranlarına muhteşem bir konser verdi.
"Bu kadar hayranısın sen gittin mi?" diye sorabilirsiniz. Hemen cevaplayayım. Malesef orada değildim. Siz, sevgili öğrencilerimize daha fazla nasıl fayda sağlayabiliriz, yeni senede neler yapmalıyız gibi konuları konuşmak üzere İzmir'de toplantıdaydım. Konserde olan arkadaşlarımın gönderdikleri videolarla yetinmek durumunda kaldım. Ama bir dahaki sefere kaçırır mıyım? ASLA! Olmadı yine Paris'e giderim, Zaz'ı en sevdiğim haliyle, sokaklarda dinlerim...
Je veux de l'amour, de la joie, de la bonne humeur... :)
Şirin
Gerçek adı Isabelle Geffroy olan ZAZ, 1980 yılında Fransa'da doğdu. Beş yaşından itibaren müzik teorisi, keman ve koro şarkıcılığı dersleri alan sanatçı, "Fifty Fingers" isimli Blues grubuyla sahne hayatına ilk adımı attı. Sokak şarkıcılığı yapan ZAZ, Paris sokaklarında gerçekleştirdiği konserler sayesinde keşfedildi. 2009'da gerçekleştirilen "Generation Reservoir" isimli yarışmada birincilik kazanan genç şarkıcı, 2010 tarihli çıkış albümü "ZAZ" ile zirveye yükseldi. "Je Veux" parçasıyla Türkiye'de de büyük popülarite kazanan ZAZ, Akbank 21. Caz Festivali'nin en merakla beklenen isimlerinden biriydi. 22 Ekim 2011'de hayranlarına muhteşem bir konser verdi.
"Bu kadar hayranısın sen gittin mi?" diye sorabilirsiniz. Hemen cevaplayayım. Malesef orada değildim. Siz, sevgili öğrencilerimize daha fazla nasıl fayda sağlayabiliriz, yeni senede neler yapmalıyız gibi konuları konuşmak üzere İzmir'de toplantıdaydım. Konserde olan arkadaşlarımın gönderdikleri videolarla yetinmek durumunda kaldım. Ama bir dahaki sefere kaçırır mıyım? ASLA! Olmadı yine Paris'e giderim, Zaz'ı en sevdiğim haliyle, sokaklarda dinlerim...
Je veux de l'amour, de la joie, de la bonne humeur... :)
Şirin
14 Aralık 2011 Çarşamba
New York, Hollywood, Paris, Vegas...
Sevgili EFormation Türkiye okurları (Özellikle bayanlar)!
Eğer Sophie Kinsella'nın kitaplarıyla ilgili yazdığımız Yoksa siz de alışverişkolik misiniz? isimli yazımızı keyifle okuduysanız, size yeni ve harika bir önerimiz var!
Lindsey Kelk'in adını daha önce duydunuz mu? Ya da "I Heart" serisini? Duymadıysanız biz hemen kendisini size tanıtalım:
Lindsey Kelk, New York'ta yaşayan İngiliz bir yazar ve çocuk kitapları editörü... Yazdığı romantik komedi kitapların yanı sıra Marie Claire UK'de bir köşe yazıyor. Ayrıca güzellik konusunda bir blogu da var.
Size bahsetmek istediğim konu ise "I Heart" serisi...
Yukarıda Lindsey'in "I Heart" serisi kitaplarını sırasıyla görüyorsunuz. Kahramanımız adı ise Angela Clarke!
Angela, New York aşığı bir blog yazarı. Erkek arkadaşı kendisini aldatıyor ve Angela ani bir kararla İngiltere'den Amerika'ya (New York'a) uçuyor. Macera da böyle başlıyor işte! Sonra neler oluyor neler... Bu macera sırasıyla onu Hollywood, Paris ve Vegas'a sürüklüyor.
Serinin son kitabı olan "I Heart Vegas", 8 Aralık'ta piyasaya çıktı ancak ben henüz Türkiye'de bulamadım. Merakla buraya geleceği günü bekliyorum :) Haa bir de son gelen habere göre "I Heart London" kitabı da yolda...
Yazarı daha yakından tanımak isterseniz;
İnternet sayfasının adresi şöyle: http://lindseykelk.com/
Güzellik hakkındaki blogu ise şurada: http://beautymecca.blogspot.com/
Ben bu kitapları çevirilerinden değil de, orijinal dilinden yani İngilizce okuyorum. İngilizce pratiği için iyi bir fırsat; çünkü öyle sürükleyici bir öykü ki kolaylıkla takip edebiliyorsunuz.
Merak ettiniz mi? O halde doooğru bir kitapevine. Angela Clarke sizi bekliyor! İyi okumalar...
Sevgilerimle,
Kübra
Eğer Sophie Kinsella'nın kitaplarıyla ilgili yazdığımız Yoksa siz de alışverişkolik misiniz? isimli yazımızı keyifle okuduysanız, size yeni ve harika bir önerimiz var!
Lindsey Kelk'in adını daha önce duydunuz mu? Ya da "I Heart" serisini? Duymadıysanız biz hemen kendisini size tanıtalım:
Lindsey Kelk, New York'ta yaşayan İngiliz bir yazar ve çocuk kitapları editörü... Yazdığı romantik komedi kitapların yanı sıra Marie Claire UK'de bir köşe yazıyor. Ayrıca güzellik konusunda bir blogu da var.
Size bahsetmek istediğim konu ise "I Heart" serisi...
Yukarıda Lindsey'in "I Heart" serisi kitaplarını sırasıyla görüyorsunuz. Kahramanımız adı ise Angela Clarke!
Angela, New York aşığı bir blog yazarı. Erkek arkadaşı kendisini aldatıyor ve Angela ani bir kararla İngiltere'den Amerika'ya (New York'a) uçuyor. Macera da böyle başlıyor işte! Sonra neler oluyor neler... Bu macera sırasıyla onu Hollywood, Paris ve Vegas'a sürüklüyor.
Serinin son kitabı olan "I Heart Vegas", 8 Aralık'ta piyasaya çıktı ancak ben henüz Türkiye'de bulamadım. Merakla buraya geleceği günü bekliyorum :) Haa bir de son gelen habere göre "I Heart London" kitabı da yolda...
Yazarı daha yakından tanımak isterseniz;
İnternet sayfasının adresi şöyle: http://lindseykelk.com/
Güzellik hakkındaki blogu ise şurada: http://beautymecca.blogspot.com/
Ben bu kitapları çevirilerinden değil de, orijinal dilinden yani İngilizce okuyorum. İngilizce pratiği için iyi bir fırsat; çünkü öyle sürükleyici bir öykü ki kolaylıkla takip edebiliyorsunuz.
Merak ettiniz mi? O halde doooğru bir kitapevine. Angela Clarke sizi bekliyor! İyi okumalar...
Sevgilerimle,
Kübra
9 Aralık 2011 Cuma
Hayallerinizdeki merkeze balonlarımızla uçun...
EF Rüya Balonları yarışmamızı duymayan kaldı mı? Hayallerinizdeki merkeze EF'in balonlarıyla uçmak için acele edin...
Peki bu nasıl bir yarışma? EF Rüya Balonları yarışmamız için önce www.ef.com.tr/efdreamballoon adresine gidiyorsunuz, kayıt oluyorsunuz. Biz sizinle iletişime geçiyoruz ve size, her biri okulumuzu temsil eden 50 balon gönderiyoruz. Bu balonların üzerine hayalinizdeki merkezleri temsil eden resimler çiziyorsunuz. Mesela hayaliniz Paris'te dil eğitimi almaksa, bir Eiffel Kulesi çizebilirsiniz. :)
Daha sonra 50 balonu da alarak kendinizi sokaklara atıyorsunuz. Yanınıza bir arkadaşınızı almayı unutmayın, çünkü sokakta yapacağınız aktiviteyi birinin videoya alması gerekiyor. Sokakta yapacağınız aktiviteye gelince... Yoldan geçen herkesle röportaj yapmanız gerekiyor. Onlara onların hayallerindeki EF merkezini sormanızı istiyoruz sizden. Video maksimum 2 dakika uzunlukta olmalı!
1.nin ne kazanacağını merak ediyor musunuz? Kazanan şanslı kişiyi 2 haftalığına dünyanın dört bir yanında bulunan 42 okulumuzdan birine dil eğitimi için gönderiyoruz. Yarışmaya katılmak çok kolay, tek ihtiyacınız olan şey YARATICILIK!!!
Hepinize bol şans diliyoruz...
Sevgiler,
EF Türkiye
Peki bu nasıl bir yarışma? EF Rüya Balonları yarışmamız için önce www.ef.com.tr/efdreamballoon adresine gidiyorsunuz, kayıt oluyorsunuz. Biz sizinle iletişime geçiyoruz ve size, her biri okulumuzu temsil eden 50 balon gönderiyoruz. Bu balonların üzerine hayalinizdeki merkezleri temsil eden resimler çiziyorsunuz. Mesela hayaliniz Paris'te dil eğitimi almaksa, bir Eiffel Kulesi çizebilirsiniz. :)
Daha sonra 50 balonu da alarak kendinizi sokaklara atıyorsunuz. Yanınıza bir arkadaşınızı almayı unutmayın, çünkü sokakta yapacağınız aktiviteyi birinin videoya alması gerekiyor. Sokakta yapacağınız aktiviteye gelince... Yoldan geçen herkesle röportaj yapmanız gerekiyor. Onlara onların hayallerindeki EF merkezini sormanızı istiyoruz sizden. Video maksimum 2 dakika uzunlukta olmalı!
1.nin ne kazanacağını merak ediyor musunuz? Kazanan şanslı kişiyi 2 haftalığına dünyanın dört bir yanında bulunan 42 okulumuzdan birine dil eğitimi için gönderiyoruz. Yarışmaya katılmak çok kolay, tek ihtiyacınız olan şey YARATICILIK!!!
Hepinize bol şans diliyoruz...
Sevgiler,
EF Türkiye
5 Aralık 2011 Pazartesi
EF Bournemouth'a tam 12 puan!!!
Mutluyuz, gururluyuz! Neden mi? Çünkü British Council'ın Ağustos ayından gerçekleştirdiği ve 5 tam gün süren denetimin ardından, EF Bournemouth okulumuz akreditasyon raporundan 12 mükemmellik puanı aldı :)
Denetimde dikkat edilen alanlar şunlar:
• Genel Yönetim
• Kalite Güvencesi
• Bina
• Akademik yönetim
• Öğretim
• Sosyal yardım
• Konaklama
Tüm EF Bournemouth ekibimizi tebrik ediyoruz! Ve sizleri Bournemouth okulumuza bekliyoruz...
Sevgiler,
EF Türkiye
Denetimde dikkat edilen alanlar şunlar:
• Genel Yönetim
• Kalite Güvencesi
• Bina
• Akademik yönetim
• Öğretim
• Sosyal yardım
• Konaklama
Tüm EF Bournemouth ekibimizi tebrik ediyoruz! Ve sizleri Bournemouth okulumuza bekliyoruz...
Sevgiler,
EF Türkiye
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)