29 Temmuz 2010 Perşembe

Oku, izle, eğlen, öğren!

Senelerdir İngilizce öğrenmenin en kolay ve en pratik yolunu bulmaya çalışır herkes. Hep zorlardan gideriz; ya tek tek kelime ezberleriz ya da sözcükleri tekrar tekrar yazarak öğrenmeye çalışırız. Oysa ki yabancı dil öğrenmenin çok zevkli yolları da var: İngilizce kitap okumak veya film izlemek gibi... Bu yazımızda size kitaplar ve filmler konusunda birkaç tavsiyemiz olacak :)

Yabancı dil, en iyi o dilin konuşulduğu ülkede öğrenilir. Yurtdışında eğitim aldıktan sonra size düşen görev; sürekli pratik yaparak dili geliştirmek ve unutmamaktır. İşte bu sebeple yabancı dilde kitap okumak veya film izlemek çok önemli... Hem öğrendiğiniz şeyleri unutmaz, hem birçok yeni kelime öğrenir, hem de kulak dolgunluğunu kazanırsınız. Kitap okuma konusunda güncel, okunması kolay ve dili anlaşılır kitapları tercih etmeniz sizin için her zaman daha kolay olacaktır; çünkü konuya hakim olduğunuzda kendinizi çok daha rahat hissedersiniz. Film söz konusu olunca ise mutlaka İngilizce dublajlı ve altyazılı izlemekte fayda var diye düşünüyoruz.

Tavsiye edebileceğimiz ilk kitabımız; fantastik, bilim kurgu, aksiyon, aşk gibi tüm konuları kapsayan ve Harry Potter’dan sonra Türkiye’de fırtınalar estiren, son zamanların “best seller” listelerinin birincisi olan Twilight... Şu sıralar serinin 3. filmi olan Alacakaranlık Efsanesi: Tutulma vizyonda. Edward ve Jacob arasında seçim yapamayanlar, bir de kitabı okumalılar bence. Filmden daha fazla ayrıntının yer aldığı kitapta, tüm yaşananları çok daha net anlayabileceksiniz. Kitaptaki anlatımlara göre hem cool hem de romantik olmayı başarabilen Edward (Robert Pattinson), bir genç kızın isteyeceği her şeye sahip. Sadece küçük bir ayrıntı var; kendisi vampir :) Filmin ve kitabın kadın baş kahramanı Isabella Swan (Kristen Steward) ise sıradan bir insan. İşte bu iki farklı karakterin aşklarının konu edildiği ilk kitap ve film, dünya çapında en çok satan kitaplar arasında gösteriliyor. Hem dili sandığınız kadar ağır da değil. Twilight kitaplarının yazarı Stephenie Meyer, seriyi önce 4 kitap olarak düşünmüş ama kitabın gördüğü ilgi sonrasında bu sayıyı 5’e çıkartmıştı. Twilight hayranları kitapçılar önünde uzun kuyruklar oluşturmaya başlayacaklardı ki Meyer kitabı yayınlamayacağını, yazdığı kısımların çalındığını açıkladı. Bu yüzden de sadece 12 bölümde kalan 5. kitap Geceyarısı Güneşi ( Midnight Sun), Stephenie Meyer’ın internet sitesinden online olarak okunmak üzere yayınlandı. Twilight hayranlarına henüz katılmış olanlar için kitapların sıralaması şöyle: Twilight (Alacakaranlık), New Moon (Yeni Ay), Eclipse (Tutulma), Breaking Dawn (Şafak Vakti).

İkinci önerimiz ise Türkiye’de de çokça ilgi görmüş olan Shopaholic (Alışverişkolik) serisi... Kitabın yazarı Sophie Kinsella, eski bir ekonomi muhabiriyken gözlemlerini yazmaya karar verir ve ortaya Shopaholic çıkar. Seri 5 kitaptan oluşuyor. Kitabımızın baş kahramanı Rebecca Bloomwood bir gazeteci ve yaşamını başkalarına paralarını nasıl harcamaları gerektiğini söyleyerek kazanıyor. Alışveriş konusunda gerçekten çok başarılı; hatta biraz fazla başarılı! Canı sıkıldığında veya birisine kızdığında; kısacası işler ters gittiğinde başvurduğu tek nokta alışveriş! Hepimizin kendimizden bir şeyler bulacağı bu kitabın İngilizce’nize kesinlikle çok faydası olacak. Kullanılan dilin sadeliğine şaşıracaksınız! Bu arada okumaya vaktim yok, ben filmini izleyeyim diyenler için ise Isla Fisher ve Hugh Dancy’nin başrollerini paylaştığı ve kitapla aynı adı taşıyan Confessions of a Shopaholic (Bir Alışverişkoliğin İtirafları) filmini öneriyoruz. Keyifli saatler sizi bekliyor! Serinin diğer kitapları: Shopaholic Abroad (Alışverişkolik Yurtdışında), Shopaholic Ties the Knot (Alışverişkolik ve Evlilik), Shopaholic and Baby (Alışverişkolik ve Bebeği), Shopaholic and Sister (Alışverişkolik ve Ablası).

Bu hafta için sonuncu tavsiyemiz ise Eat, Pray, Love (Ye, Dua Et, Sev). 2007 yılında 5 milyon adetten fazla satarak Amerika’da satış rekoru kıran ve 50 hafta boyunca New York Times’ın en çok satan kitaplar listesinde bir numara olan bir kitap... Spiritüel zenginliği olan eğlenceli bir anlatım tarzı var. Üstelik filmi dünyada ve tabii ki Türkiye'de de çok yakında sinemalarda gösterimde olacak! Vizyona girince, Oscar'lı Amerikalı oyuncu Julia Roberts’ın başrolde olduğu bu güzel filmi kaçırmamanızı tavsiye ediyoruz! Tabii ki Türkçe dublajsız ve altyazılı izlemeyi de unutmayın. Biraz da konusundan bahsedelim isterseniz... Elizabeth Gilbert kitabı yazarken kendi hayat deneyimlerinden yola çıkmış. Acılı ve zor bir boşanma sürecinden sonra kendini bulmaya çalışırken bir yıl boyunca seyahat eden kahramanımız; en çok İtalya, Hindistan ve Endonezya’dan etkileniyor. Evet, bu kadar yeter! Sanırım bu size biraz ipucu vermiştir kitap konusunda, gerisini anlatmayalım ki sürprizi kaçmasın, değil mi? :) Amerika’da olay yaratan bu kitabı okurken, yabancı dilinizin nasıl geliştiğine gerçekten şaşıracaksınız.

Dil eğitiminize eğlenerek katkıda bulunun! Yukarıda tavsiye ettiğimiz kitapları okuyarak veya filmleri izleyerek keyifli saatler geçirin...

Şirin Yurttaş

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Honolulu’dan Lost esintileri...

Lost dizisini izlemeyeniniz var mı? Hani şu dünyanın gelmiş geçmiş en çok izlenen ve hakkında konuşturan televizyon dizilerinden biri olan... 6 sezon boyunca hiç kaçırmadan takip etmemişseniz bile, eminim en az birkaç bölümünü izlemişsinizdir. Bu dizi, izleyenleri öyle çok etkiledi ki; biri “Oceanic Havayolları’nın 815 sefer sayılı uçuşu” ya da “Dharma Girişimi” dese, neredeyse hiçbirimiz “o da ne?” demeyeceğiz :)

Bilmeyenleriniz varsa kısaca hatırlatalım; konusu şöyle: Avustralya’dan Amerika’ya uçan bir yolcu uçağının kaza yapması sonucu Güney Pasifik’te gizemli bir adaya düşen kazazedelerin hikayeleri... Damon Lindelof, J.J. Abrams ve Jeffrey Lieber tarafından yaratılan dizi, oyuncu kadrosu ve Hawaii’deki çekimlerin maliyeti nedeniyle, televizyon tarihinin en pahalı dizilerinden biri olarak görülüyor.

Desperate Housewives'tan sonra en geniş oyuncu kadrosuna sahip 2. televizyon dizisi olan Lost, hayatımıza birçok isim kattı. Dizinin yakışıklı doktoru Jack (Matthew Fox), kötü çocuk Sawyer (Josh Holloway), asi kız Kate (Evangeline Lilly), gizemli John Locke (Terry O’Quinn) ve daha birçok ünlü isim; aslında Hollywood’un sevdiği ama bizim daha çok Lost ile tanıdığımız isimlerdi.

Eylül 2004’ten beri yayınlanan ve Mayıs 2010’da 6. sezonun finaliyle son bulan Lost, Amerika’da American Broadcasting Company (ABC) tarafından ve birçok ülkede bölgesel kanallar tarafından yayınlandı. Dizinin ilk yılından itibaren ABC'de yayınlanan her bölümü ortalama 15 milyonu aşkın kişi tarafından seyredildi. İnanılmaz, değil mi? Aslında dizinin başarısı, aldığı ödüllerden de belli oluyor. 2005 Emmy Ödülleri’nde “En İyi Drama Dizisi”, 2005 Britanya Akademi Televizyon Ödülleri’nde “En İyi Amerikan İthalatı” ve 2006 Altın Küre Ödülleri’nde “En İyi Drama”; dizinin layık görüldüğü ödüllerden sadece birkaçı...

Lostseverleri en çok etkileyen, genellikle dizinin çekildiği mekanlardı... Dizi, Hawaii’nin Oahu Adası'nda, sahil sahneleri, ünlü North Shore’daki yerlerde çekildi. Honolulu ve çevresindeki kurgusal alanlar; Kaliforniya, New York, Miami, Güney Kore, Paris, Tayland gibi mekanların çekiminde kullanıldı. Örneğin; Sydney Havalimanı’nda çekilen sahneler, aslında Hawaii Convention Center’da filme alındı. Ayrıca kış mevsimindeki Almanya sahneleri, kar görüntüsü verebilmek için her yere ezilmiş buzlar ve caddelerde ise Almanya plakalı otomobiller konularak düzenli bir şekilde Hawaii yöresinden çekildi.

Lost’un çekildiği mekanların geniş arşivini Lost Virtual Tour’dan takip edebilirsiniz ya da daha iyisi; oralara gidip kendi gözlerinizle görmek... Peki hem Lost’un çekildiği mekanları görmek, hem de kendinize yatırım yapmak ister misiniz? O halde size EF’in Honolulu okulunu tavsiye ediyoruz. Bu okula giderek hem yurtdışında eğitim alıp yabancı dilinizi geliştirebilir, hem de tutkunu olduğunuz dizinin nerelerde çekildiğini kendi gözlerinizle görebilirsiniz. Ne harika, değil mi?

Kübra Çorapçı

20 Temmuz 2010 Salı

EF farkıyla Bob Sinclar...

Hatırlarsanız kısa bir süre önce, EF Summeranza etkinliği kapsamında gerçekleşecek Bob Sinclar konserlerinden bahsetmiştik size... Bu eğlenceli konserlerin nasıl geçtiğini ilk ağızdan duymak istedik ve proje sorumlularından Dragana Peranovic (EF Sosyal Medya Yöneticisi) ile kısa bir görüşme yaptık.

EF Türkiye: Merhaba Dragana!

Dragana: Merhaba!

EF Türkiye: Seninle EF Summeranza etkinliği kapsamında düzenlenen Bob Sinclar konserleri hakkında biraz konuşmak istiyoruz. Öncelikle merak ediyoruz; Bob Sinclar’in konsere çıkış şarkısı hangisiydi?

Dragana: Sahneye ilk çıkış şarkısı “So High” adında bir remix parçaydı. Şarkıyı burayı tıklayarak dinleyebilirsiniz. Bob Sinclar’in diğer şarkıları da muhteşemdi. Tüm şarkılarını dinlemek isterseniz, burayı tıklayın.

EF Türkiye: Londra ve Malta’da kaç tane EF öğrencisi konsere katıldı?

Dragana: Malta’da yaklaşık 2.500, Londra’da ise yaklaşık 1.600 öğrenci konsere katıldı. Yani toplamda 4.000'i aşkın öğrenci, EF farkıyla Bob Sinclar şarkılarıyla coştu...

EF Türkiye: Konserde genel atmosfer nasıldı?

Dragana: Londra’daki konser, Ministry of Sound isimli ünlü bir mekanda gerçekleştirildi. Öğrenciler saat 16:00 civarı mekana geldi ve birçok özel aktivitenin keyfini çıkardı. Aktivitelerden birkaçı şöyleydi: KILLA KELLA canlı beatbox, karaoke, açıkhava DJ lounge alanı (DJ, tüm gece EF otobüsünün üstünde açık alanda müzik yaptı).


Saat 19:00’da, Bob müzik yapmaya başladı ve bu performans saat 22:00’ye kadar keyifle sürdü. Bob, özel bir neon atmosferinde seyircileri adeta coşturdu. Balonlar yukarıdan öğrencilerin üstüne düşüyor, öğrenciler neon çubuklarıyla dans ediyordu. Bob Sinclar tam havasındaydı ve fotoğrafını çekmek isteyen tüm öğrencilere pozlar verdi.

EF Türkiye: Peki ya Malta’daki konser?

Dragana: Malta’daki konser de harikaydı. Malta’nın en nefes kesici açıkhava diskosu olan Club Numero Uno’da gerçekleşti konser... Öğrenciler saat 19:00 civarı geldi ve kulüp, dakikalar içerisinde EF öğrencileriyle hıcahınç dolmuştu. Malta’nın programı da şöyleydi: Bob Sinclar ile clubbing, sanatçılar, lounge alanı...


Özellikle lounge alanı tam anlamıyla muhteşemdi! Bob Sinclar, her zaman olduğu gibi yine herkesi coşturdu. Mekanda eğlenmeyen bir tek kişi bile yoktu! Birçok öğrenci, EF Summeranza için özel olarak yaptırdığımız ve etkinlikler sırasında dağıttığımız sarı ve turuncu renkli tişörlere bayıldı.



EF Türkiye: Sence EF öğrencileri bu konsere katılarak nasıl bir fayda sağladı?

Dragana: Öncelikle diğer EF öğrencileriyle iyi vakit geçirdiler ve ve süperstar bir DJ ile tanıştılar...

EF Türkiye: Bazı öğrencilerimiz, sahne arkasını ziyaret edecek kadar şanslıydı. Sen de bu grupla birlikteydin, değil mi? Neler oldu ve öğrencilerimizin hisleri nasıldı?

Dragana: Evet, grupla birlikteydim ben de. EF Summeranza kapsamında özel bir blogger programımız vardı ve blogu olan öğrencilerimiz bu programa dahil oldu.

Blogger'larımız, rehber eşliğinde özel bir sahne arkası turuna çıktı, EF yöneticileriyle tanıştı, EF aracılığıyla bloglarını duyurdu ve Bob Sinclar ile tanışma fırsatı elde etti. Kendilerine özel bir blogger kimlik kartları vardı; laptop and internet bağlantısıyla parti sırasında bloglarına yazı yazabildiler. Bazıları Bob Sinclar ile şahsen tanıştı ve her zaman sormak istedikleri sorulara cevap buldu. Bob gerçekten de çok mütevaziydi. Blogger’lar onu çok sevdi ve birçok fotoğraf çekti.

Blogger’larımızın yazılarını aşağıdaki linklerde görebilirsiniz:


http://eloisamx.blogspot.com/

http://martinejulianne.blogg.no

http://malta2010.blogg.no

http://vivalamalta.blogg.no

http://malta3.blogg.no/

http://translate.google.com/translate?u=http%3A%2F%2Fwww.showganget.se%2Fsabi%2Fsabi%2F&langpair=auto|en&hl=en

Bazı öğrenciler, Bob'la sahnedeyken fotoğraf çektirebilecek kadar şanslıydı! Bazıları da kendisiyle kulüpten çıkarken tanıştı. Bob, EF öğrencileriyle fotoğraf çektirmekten çok keyif aldı.

EF Türkiye: Gerçekten de muhteşem bir atmosfermiş. Keşke biz de orada olsaydık :)

Dragana: Evet, çok şey kaçırdınız! Facebook’taki fotoğrafları görünce bunu daha da iyi anlayacaksınız :) Fotoğraflara bakmak isterseniz; Londra için burayı, Malta için burayı tıklayın...

EF Türkiye: Bu eğlenceli konserleri bize anlattığın için çok teşekkür ederiz Dragana.

Dragana: Benim için bir zevkti...

---o---

İşte böyle... Gidenler çok eğlendi, geride kalanlar ise yeni konserler için gelecek seneyi beklemek zorunda! Aynı bizim gibi :) Yurtdışı eğitiminizi böyle keyifli aktivitelerle süslemek istiyorsanız, EF'e bekleriz...

EF Türkiye

15 Temmuz 2010 Perşembe

Oxford günlüğü...

Eskiden Oxford denilince sadece ünlü Oxford Üniversitesi gelirdi aklıma; bu küçük şehrin hayatımı değiştireceğini nereden bilebilirdim...

2006 yılında ilk kez öğrenci olarak Oxford’a gittiğimde, bu şehirde uzun seneler kalacağımı hiç tahmin etmemiştim. Ben de, şu anda birçok öğrencinin araştırma yaptığı gibi, gideceğim okulu araştırırken ufak detaylara bile dikkat etmiştim. Kaliteli eğitim ve güzel arkadaşlıklar kurmak süslüyordu hayallerimi. Nitekim, doğru tercihle iki hayalime birden kavuştum! Hem gerçekten kaliteli bir yurtdışı eğitimi aldım, hem de benimle birlikte Oxford’a uzun dönem dil kursu öğrencisi olarak gelen arkadaşlarımla hâlâ görüşüyorum. EF Uluslararası Dil Okulları’yla öğrenci olarak başladığım macerama, dil kursumun bitişinden sonra çalıştığım part-time işlerle kısa bir süreliğine ara verdim. Ama dönüşüm muhteşem olacaktı, biliyordum... Ve oldu da!

Nisan 2007'deEF Oxford’ta Aktivite Kordinatör’ü olarak işe başladım. Bu göreve başlamadan önce okul içerisinde birçok departmanda çalışmak, beni adeta yeni görevime hazırlamıştı. Öğrencilerin ders dışında da yabancı dillerini kullanmalarını sağlamak, onlara Oxford’u sevdirmekti benim görevim...

Oxford’ta bisiklete binmenin muazzam bir keyif olduğunu bildiğim için, öğrencilerimize sıkça bisiklet turları ayarlardım. Oxford’ta yayaların bile girmesinin yasak olduğu bisiklet yolları var. Bu yollarda korkusuzca bisiklet sürerken yüzlerindeki ifadeyi görmeliydiniz! EF öğrencilerinin çokça talep ettiği bir diğer aktivite ise yakın şehirlere düzenlediğimiz turlardı. Tabii ki çoğunluk; İngiltere’nin başkentini, yani Londra’yı tercih ediyordu. Oxford’un bu konudaki en büyük avantajı, Londra’ya sadece 1 saatlik mesafede olması. Londra turu düzenlemediğimiz haftalarda, öğrenciler kendi imkanlarıyla da çok rahat gidebiliyorlardı Londra’ya. 7 gün 24 saat boyunca her 12 dakikada bir otobüs olması, tabii ki onlar için çok büyük bir avantajdı.

Türk öğrenciler, özellikle deniz kıyısındaki şehirlerde büyümüş olanlar, memleketlerini çok özlüyordu. Benim onlara en önemli tavsiyem “Head of the River” pub’ında soğuk bir şeyler içmeleri olurdu. Pub’ın manzarası özellikle İstanbul’a o kadar çok benziyordu ki, bir nebze olsun özlemlerini unutturuyordu onlara. Yaptığım bir başka tavsiye ise Çarşamba geceleri “The Bridge” adlı mekana gitmeleri oluyordu. Çünkü Oxford’taki uluslararası öğrenciler, Çarşamba günleri bu mekanda düzenlenen “International Night”a gider. Bu da kaynaşmak için çok iyi bir fırsat demek...

Oxford’ta geçen 3 senemin kısa bi özeti aslında bu okuduğunuz... Daha fazlasını duymak isterseniz, şu anda görev yaptığım EF Taksim ofisine beklerim! Oxford ve diğer tüm merkezler için her türlü sorunuzu cevaplamaya hazırım...

Murat Ayvaz

12 Temmuz 2010 Pazartesi

İkisi bir arada dedikleri bu olsa gerek...

Okullar kapandı mı tüm öğrenciler tatile çıkmak istemez mi? Karne stresi ve her gün erkenden uyanıp okula gitme zorunluluğundan kurtulmak, birçok öğrencinin heyecanla beklediği andır... Hava sıcaktır, tatile gitmek istenir, anne ve babalarının “peki ya eğitimin?” soruları duymamazlıktan gelinir(di). Ta ki eğitimin ve tatilin bir arada olduğu yaz okulları ve dil kursları duyulana kadar. Öyle bir yer düşünün ki; hem tatile çıkıyorsunuz, hem de anne ve babalarınızın size sürekli söylediği “yabancı dilinizi geliştirmek için eğitim” alıyorsunuz.

Böyle bir yer var mı? Bizim bildiğimiz bir yer var! Gelin EF Uluslararası Dil Okulları’nın merkezlerine bir göz atalım. Eminim ki karakterinize ve isteklerinize uygun bir yer mutlaka vardır. Yurtdışı eğitim fikrinin hepinize cazip geldiğini biliyorum; işte tam da bu sebepten her merkez başka sürprizler getiriyor size. Tatil ve eğitim denilince benim ilk aklıma gelen Malta oluyor. Her yanı sularla çevrili bir kara parçasında olma fikri şimdiden sizi heycanlandırdı, değil mi? Düşünsenize; okulunuz sahile sadece 5 dakikalık mesafede. Derslerden sonra denize girmek, su sporları yapmak ya da güneşlenmek paha biçilemez bir şey olsa gerek...Üstelik ülkemize o kadar yakın ki...


Peki ya Miami’ye ne demeli? Gözlerinizi kapatın ve dünyaca ünlü South Beach plajında voleybol oynadığınızı, ünlülerle aynı sahilden denize girdiğinizi hayal edin. Gözlerinizi tekrar açmak bile istemiyorsunuz, değil mi? E o zaman neden hâlâ bu yazıyı okuyarak vakit kaybediyorsunuz? Arayın bizi ya da en iyisi, kalkın Taksim veya Suadiye ofisimize gelin, bu konuyu daha detaylı konuşalım...Hem ailelerinizin istediği, hem de sizin istediğiniz olsun...

E ne diyelim, sizlere iyi eğitimlerle birlikte keyifli tatiller... :)

Şirin Yurttaş

5 Temmuz 2010 Pazartesi

İspanyolca öğrenmek hiç bu kadar "lezzet" dolu olmamıştı...

Bugüne kadar blogumuzda modadan, spordan, müzikten bahsettik. Biraz da farklı mutfaklar hakkında bilgi edinmeye ne dersiniz? Bugünkü yazımız İspanyol Mutfağı ile ilgili...

Farzedin ki EF Uluslararası Dil Okulları ile İspanyolca eğitim alıyorsunuz. Dil eğitiminizin yanı sıra bulunduğunuz şehri, ülkeyi ve farklı kültürleri keşfedip her dakikanızın keyfini çıkarırken, farklı yemek kültürlerini keşfetmemek olur mu? Tek kelimeyle damağınızı şenlendirecek zenginlikte olan İspanyol Mutfağı'nı EF’in Barcelona ve Malaga'daki okullarında keşfetme şansına sahip olabilirsiniz!

İspanyol yemek kültürüne bakacak olursak, genellikle azar azar ve sık aralıklarla yemek yeme alışkanlığının hakim olduğunu görüyoruz. İspanyollar için yemek yemek bir keyif... Sabahın erken saatlerinde edilen hafif bir kahvaltıyla güne başlayıp, öğleye doğru ikinci bir kahvaltı yapıyorlar. Öğle ve akşam yemeklerinden önce ve aperitif saatlerinde geleneksel lezzetlerinden biri olan "Tapas" adı verilen meze ve kanepeleri atıştırıyorlar.

Tapas, adını "tepa", yani "kapak"tan alıyor. Eskiden İspanyollar sherry’e sinek kaçmaması için bardakların üzerlerini "tapas" adını verdikleri ekmek dilimleriyle kapatırlar, alkolü boş mideye içmemek için de bu tapasları yerlermiş. Zaman içinde bir kültüre dönüşen tapas, günümüzde yüzlerce çeşide sahip...

Tapaslar, “tasca” adı verilen küçük bar/restoranlarda sunuluyor ve omlet, özel soslarla pişirilmiş deniz ürünleri, kızarmış karides, siyah zeytin, ton balığı, kalamar, mantarlı tavuk gibi yemeklerle birlikte servis ediliyor.

İspanyollar, öğle-akşam yemeklerinden önce ve aperitif saatlerinde tascalarda buluşup dostlarıyla bu lezzetlerin tadını çıkarıyor... Kalabalık arkadaş gruplarıyla birlikte şölene dönüşen bu uzun akşam yemekleriyle şüphesiz keyifli vakit geçireceksiniz...

İspanyol Mutfağı'nın klasikleşmiş diğer bir lezzeti de Paella... Sebze ve deniz mahsulleriyle hazırlanan, tarifsiz bir lezzete sahip Paella; bir İspanyol pilavı ve Paella'yı denemeden asla geri dönmemelisiniz :) Paella sıradan bir pilav değil; istiridye, midye gibi kabuklu deniz mahsulleri pilava kabuklarıyla ilave edilip birlikte pişiriliyor ve size de bu lezzeti keşfederken eğlenceli dakikalar sunuyor.

İspanyol Mutfağı'nın popüler tatlıları arasında Crema Catalana, yani Fransız Mutfağı'ndan tanıdığımız "yanmış krema" anlamına gelen Creme Brulée yer alıyor. Mutlaka denemelisiniz!

İspanyolca eğitimi, deniz, eğlence ve tabii ki birbirinden lezzetli yemekler; EF’in Barcelona ve Malaga'daki dil okullarında sizleri bekliyor...

Pınar Güneşler