14 Aralık 2010 Salı

Sudan çıkmış sempatik balık!!

83-87 yılları arasında doğmuş olanlar bilir; bu jenerasyon için dünya çok büyüktür. Öyle bileti alıp hemen Amerika’ya, İngiltere’ye gidemezsin. Korkarsın, çekinirsin... Yurdum insanından başkasını görmediğin için bir tek onu seversin. Anneni, sevgilini özleyeceğini, onlarsız yapamayacağını düşünürsün. “Ben arkadaşlarım olmadan orada ne yaparım” diye için içini yer. E tabii bu nesilde tembellik de vardır.”Kim gidecek şimdi ta oralara?”, “Kim vize almakla uğraşacak?” şeklinde kendi motivasyonunu kendin yok edersin. Zaten bu neslin öğrenciliğinde Erasmus, Work&Travel gibi programlar günümüzdeki gibi popüler değildir. Okulları da doğru dürüst yönlendirmez, aileleri de...Hele dil okullarından haberleri bile yoktur bu grubun. “İngiltere’de ne İngilizce kursu? Onların ana dili zaten İngilizce!” gibi bir düşünce tarzıyla diplerde gezerler. İşte bütün bu tanımlamalara uyan 1985 doğumlu bir delikanlının hikayesi bu... :)

Gel zaman git zaman okulu bitirmiş bu genç. “Bu yaz Work&Travel yapsam mı acaba?” gibi düşünceler ara sıra aklına gelse de, yaz okuluna kalmaktan bir türlü fırsat bulamamış. Hoş, bulsa da gitmeye cesaret edebilecek bir yapısı yokmuş. İngiltere’de ne olacağı belli değilmiş; fakat Bodrum’da kral olurmuş...

Yıllar geçmiş ve işe girmiş bu sempatik delikanlı. Girdiği şirkette İngilizce’ye çok ihtiyacı olduğu için kullanmak zorunda kalmış ve biraz da olsa geliştirebilmiş. Fakat konuşmaktan hep korkmuş, çekinmiş. Sonra bir gün yöneticisi gelmiş ve demiş ki “Seni İngiltere’ye seyahate göndermeye karar verdik.” Bizim oğlan heyecanlanmış tabii... Düşünsenize, ilk defa Kapıkule’nin öbür tarafına geçecek!

İlk pasaportu ve ilk pasaportunun üstündeki ilk vizeyle hava atmış arkadaşlarına. Gülmüş, eğlenmişler sempatik sempatik... Hayatının en uzun uçak yolculuğunun sonunda varmış Ingiltere’ye. Manchester’dan başlayarak 7 şehir gezmiş 10 günde...

Yemyeşil koşu yollarının yanından geçerken düzene hayran kalmış, spor yapası gelmiş. Çünkü kendi mahallesinde sadece kovalanırsa koşabilirmiş. Toplu taşıma araçlarının tamamında oturabilmesine şok olmuş. Çünkü işe giderken ayakta yolculuk konusunda “ayakta uyuyabilecek kadar” uzmanlaşmış. İnsanlara o çarptığı halde ona “Sorry!” denmesini garipsemiş. Çünkü kendi şehrinde ona çarptığı halde “Önüne baksana kardeşim!” diye çığıran 75 yaşında bir teyze gördüğü olmuş.

Gördüğü her şehirde hayran olunacak bir şey bulmuş. Yeni insanlar tanımış. Onlara kendi ülkesini anlatmış, onların ülkeleri hakkında sorular sormuş. Hem de bütün bunları İngilizce konuşarak yapmış. Çünkü İngilizce konuşmak zorundaymış! Sempatikliğini yabancı dilde de ispatlamış :) Yurtdışına gitmekten yıllarca neden korktuğunu anlamamış. Yıllarca neden gelmediğine pişman olmuş ve aslında dünyada görülecek ne kadar çok yer olduğunu farketmiş. Kendi kendine bunun bir başlangıç olduğuna ve bütün dünyayı gezeceğine dair söz vermiş. Her şeyden önce para biriktirip yurtdışında dil eğitimine gidip dilini mükemmelleştirmeye karar vermiş.

Geri dönüş zamanı geldiğinde ayakları geri geri gidiyormuş. Görmesi gereken onlarca yer, yapması gereken binlerce şey olduğunu biliyormuş. Yine de dönmek zorundaymış. Fakat döndüğünde bir şey farketmiş. İnsanlara, çevresine ve olaylara bakış açısı değişmiş. Her şeyi çok farklı bir pencereden görmeye başlamış. Bu yaklaşımı sempatikliğine sempatiklik katmış! :) Sevdiği kızla dünyayı gezmek en büyük hayali haline gelmiş...

Aslında hikaye burada bitmiş ama biz bitirmeyelim :)

İleriki yıllarda işinde çok başarılı olmuş bizim sempatik. İyi para kazanmış ve aynı planladığı gibi hem Almanca, hem İngilizce eğitimi almış yurtdışında. İkisini de mükemmelleştirmiş. Almış sevdiği kızı yanına, çekmiş gitmiş. Birlikte onlarca ülke, yüzlerce şehir görmüşler. Paraları bitince de geri dönmüşler. Tekrar çalışmaya başlamışlar. Emekliliklerine kadar da habire çalışmışlar...

Olur mu olur :)


Kaan Coşkun

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder